52. Bölüm: Körebe

405 41 90
                                    

Bölüm şarkımız: Carousel - Melanie Martinez

İyi okumalar!

...

 Neden benim pamuk şekeri kalbimi çaldın?

 Onu lanet bir jeton makinesine attın

 Ve ben şimdi takıldım, takılıp kaldım

 Sürüyorum, sürüyorum, sürüyorum,

 Atlı karıncadaki bir at gibi...

...

 Hastanenin merdivenlerinin trabzanlarına oturmuş, altındaki sekiz katın yüksekliğini gösteren boşlukta bacaklarını sallayarak merdivenden inen-çıkan sağlık çalışanlarını ve hastaları, görülmediklerini düşünüp bir köşede birbirlerini elleyenleri ve koşuşturan çocukları süzerek alfasını bekliyordu Polen. Dili üzerindeki lolipopu damağına bastırıp aldığı aroma ve burnuna dolan vişne kokusuyla gözlerini yumdu, tutunduğu demirleri iyice sıkarak başını geriye yatırdı ve keyifle kıkırdadı. Ne zaman gözlerini yumsa düne gidiyor, yanakları vişne rengine dönüyordu. Düşünmeden de edemiyordu, acaba alfasının tadı nasıldı?

 Kıvırcıklarının salındığı boşluk, bir sertlikle dolup bir anda karnına sarılan kolları hissedince gülümsemedini hiç bozmadan gözlerini araladı Polen. Hemen karşılaştığı kehribarlarla ise güne bir kez daha uyanıyormuş gibi heyecanlı hissetti. Ağzındaki şeker yüzünden boğuk çıkan sesiyle ''Meriç!'' diye seslenip hemen karnı üzerindeki kollara tutundu.

 Meriç, cevap vermek yerine hiç beklemeden betasının dudakları arasındaki lolipopa uzandı, gülümseyen dudaklar da aralanınca şekeri uzaklaştırıp dudaklarını birleştirdi. Vişne aroması kendini de gülümsetince daha büyük bir zevkle kavradı betasının dudaklarını. Dilini, dili üzerinde boydan boya gezdirip tüm şekerli tadı kendi ağzına da doldurdu, betasına nefes alma fırsatı vermemesini umursamadan dudaklarını yercesine öpmeye başladı. Öyle özlemişti ki, sanki günlerce beraber değillerdi.

 Dudaklarını ayırıp, iyice kısılan mavileri süzdü Meriç. Betasının çenesine doğru akan, birbirine karışan salyalarını baş parmağıyla silip şekerli sıvıyı yaladıktan sonra genişçe gülümsedi. ''Merhaba, sevgilim,'' diye selamına karşılık verse de hemen kollarını sıkılaştırıp güldü. ''Polen, sevimliliğinle canıma kastın olduğunu biliyorum zaten sevgilim ama şöyle yerlere çıkıp da bu durumu pekiştirmesen mi acaba?''

 ''Nasıl yerlere?'' diye sorarken yeniden bacaklarını sallamaya başlayıp keyifle güldü Polen. Ancak hafifçe geriye doğru çekildiğini anlayınca üstelemeden alfasına yardımcı oldu, oturduğu yerden indi. ''Meriç, sen de gel o zaman. Sakin ol, sakin ol.''

 ''Ben almayayım sevgilim,'' derken betasının sırtındaki ellerini beline indirip birleştirdi Meriç. ''İkimizin de ayaklarını yerden kesen daha güvenli yollar varken böylesine hiç gerek yok, inan.''

 ''Var.'' Polen, parmak uçlarında yükselip kıvırcıklarını alfasının yüzüne doğru savurdu hemen. Duyduğu gülüşle yeniden tabanları üzerine düşüp sırıttı. ''Mecaz gerçek olunca daha zevkli oluyor hem. Kurtlarla koşmayı sevmiştin ya!''

 ''O, başka, Polen'' dedi hemen Meriç. ''Sevgilimi ölümlere yar edemem ben,'' diye söze başlasa da bunu şaka amaçlı söylemenin bile tüylerini ürperttiğini hissedip duraksadı, boğazını temizleyip ''Öyle işte,'' diye toparlanmaya çalıştı aceleyle.

 ''Başka değil.'' Polen yeniden, hemen karşılık verince ufak bir kahkaha attı Meriç. ''Biraz gıcık mıyız acaba?'' diye sordu betasına.

 ''Hayır,'' deyip güldü Polen. Belindeki ellere güvenip kendini bir anda geriye bıraktı, Meriç'in ufak bir şok yaşayıp hemen tutuşunu sıkılaştırmasıyla ise kıkırdadı. ''Ama çok acıktım... nereye gideceğiz?''

DELİ BAL - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin