45. Bölüm: Herkes Akıllı Bir Ben Deli

426 52 105
                                    

İyi okumalar!

...

 Beni büyütün, ağlatmayın

 Sevginiz ner'de, övündüğünüz?

 Beni büyütün, ağlatmayın

 Sahte düşlerle oyalamayın...

...

 Kararmak üzere olan göğün altında tek renk gibi görünen birkaç aracın yanına yavaşça park edip arabayı durdurmadan önce derin bir nefes aldı Meriç. Sessiz sessiz yanında oturan betasına dönmeden önce ise geldikleri siteden kendi evinin olduğu katı bulup gözlerini oraya sabitledi. Hala betasının sorusunu düşünüyor, herhangi bir cevap veremediği ve söylediğinin gerçek olup olamayacağını tarttığını için içi içini yiyordu.

 Savaşmaya çalıştığı ancak gitgide daha da gürültülü hale gelen zihnindeki sesler başını deli gibi ağrıtıyor, sorusuna cevap vermenin haricinde tepki bile veremediği için kendini sorgulamasına sebep oluyorlardı. Bir şeylerle mücadele ediyordu, bunu biliyordu ama hareketlerine hiçbir şeyin yansımadığını düşünüyor ve canı sıkılıyordu. Bu daha nereye kadar böyle sürecekti?

 ''Ben de uzun zaman sonra ilk defa geliyorum,'' diye gülümseyerek söze başladı Meriç. Aslında ailesinin evine gidecekti ama Polen'in şu an kalabalık bir ortamdan rahatsız olabileceğini düşündüğü için son anda fikrini değiştirip kendi evine gelmişti. ''Ama hatırladığım kadarıyla temiz ve düzenli bırakmıştım... çıkalım mı?''

 Polen başını hafifçe eğmiş, yol boyunca kimi aramasının daha iyi olacağını düşünerek kucağındaki telefonunu izlemişti. Şimdi de başını hiç kaldırmadan, önüne düşen kıvırcıklarının arasından Meriç'e gözünün ucuyla baktı. ''Biliyorum,'' diye düz bir sesle karşılık verdi. ''Benden kaçmak için ayrılmıştın.''

 Meriç, zihninde aniden yükselen bir kahkaha korosuyla öylece kaldı önce. Ardından ağzını açıp bir şey söylemek ister gibi betasına döndü, mavileriyle kısaca bakıştı ancak Polen, bir karşılık alamayacağını anlayıp başını olumsuz anlamda sallayarak dışarı çıkınca dudaklarını da kapattı. Sertçe kapattığı kapıya yaslanıp sanki başı ağrıyormuş gibi şakaklarını sıvazlayan kıvırcık saçlı genci süzdü. Tahammülü kalmamış gibi değil de bir yerlerde kaybolmuş gibi görünüyordu. 

 Ellerini sertçe yanaklarına vurup hemen toparlanmaya çalıştı Meriç. Aralarındaki büyük güvensizliği ve diğer sorunları biliyordu zaten ama Polen, dünkü randevularında bile bu konuları ciddi anlamda açmamışken şimdi kendini üzmek için böyle yaptığına inanmaması gerekiyordu. Üstelik bu haldeyken kendini sakinleştirmesini de beklemek istemiyordu. Betasına destek olması gereken kendisiydi.

 Hemen dışarı çıkıp düşüncelere dalan betasının dikkatini çekmek için seslice boğazını temizledi Meriç. Arabanın önünden dolanıp betasının önüne geçti, şakağına bastırdığı elinin bileğinden nazikçe tuttu ve elini kendine çekerken göz göze geldiği mavilere gülümsedi. ''Ben... benim yani, bahanelerimi benden daha iyi biliyorsun sen.'' Omuz silkip ''Verecek bir cevabım yok,'' diye mahçupça gülümsedi bu sefer. ''Ama... sorduğun soruyla beni kastetmediğini düşünüyorum Polen. Yani, ettiysen bile bilmeni isterim ki seninle oynamıyorum.'' Gülüp ''Yani, oynuyorum ama kandırmak için değil,'' diye düzeltti kendini. Telaştan nereye koyacağını bilemediği elini de hemen ensesine atmıştı. ''Beraber oynuyoruz hem... Ama sen, yine de, benden de şüphe duyuyorsan bunu da konuşabiliriz. Ne seni tedirgin ediyorsa söyle hepsini; kız, bağır, saldır bana. Hiçbir yere gitmeyeceğim. Sadece, önce yukarı çıkalım mı? Hava soğuyacak birazdan... istediğin kadar dinlenirsin hem.''

DELİ BAL - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin