71. Bölüm: Kaybedilen Oyunları Baştan Yazmaya - FİNAL

701 26 788
                                    

 Bölüm şarkımız: Sum 41 - Time Won't Wait

 Başlamadan önce, hepinize buraya kadar bize eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz. Biz doyamayıp uzun uzun yazmış bulunduk, final bölümümüzü de ikiye bölmek istemedik fakat dilerseniz kitap ayraçlarınızı kapıp gelebilirsiniz. Şimdi son defa,

 En şekerlisinden,

 Biraz da ekşisinde,

 İyi okumalar!

...

''Hayal kuranlar, yalnızca geceleri rüya görenlerin gözlerinden kaçan birçok şey görürler. O gri ve puslu hayallerde sonsuzluğu görür ve gerçeğe döndüklerinde, yüce sırrı öğrenmenin eşiğine gelmiş olmanın heyecanını hissederler. O kısacık zaman diliminde, iyiliğin bilgeliğinden bazı şeyler öğrenirler, fakat kötülüğün katıksız bilgisinden öğrendikleri daha fazladır.''

-Edgar Allan Poe, Eleonora

...

Kalemini kaldırır kaldırmaz yazdığı reçeteyi uzatmaya yeltendi fakat kalemin ucunda kalan küçücük mürekkep parçası kağıda düşünce tüm dikkatini oraya vermeden edemedi, karşısındaki hastayla konuşmaya ara vermeden kağıdın üzerindeki lekenin yanına bir nokta da kendisi koyup hızlıca bir gülen yüz çizdi Polen. Tüm neşesiyle "Geçmiş olsun!" diye hastayı uğurlayıp kapanan kapının ardından tüm yorgunluğuyla kendini sandalyeye bıraktı, bir tur etrafında dönüp yanındaki ekrana bakmadan önce başını masaya yasladı. Gözlerinin hizasındaki isimlikte yazan babasının ismini okuyup onun hemen yanında duran fotoğraf çerçevelerini süzdü, gülümsedi. Aynısından odasında da bir tane vardı.

Masaya en yeni eklenen Balın ve Rüzgar'ın fotoğrafıyla Balamir'in zorla çekilen mezuniyet fotoğrafını da süzünce Meriç'in de aralarına çok yakışacağını düşündü fakat bu fikre bir kahkaha atıp hemen doğruldu, ekrana döndü. Meriç'le babasının yıldızlarının barışmayacağına emin sayılırdı Polen fakat bu durum da hoşuna gidiyordu; Meriç'le bir ilişkide olmak sahiden de hiç bitmeyen aksiyonlu bir oyunun içindeymiş gibi hissettiriyordu. Aksiyonu çok seviyordu. Meriç'i de...

İşaret parmağını sadece dördünün olduğu fotoğrafa uzatıp kendi dudaklarındaki gülümseyi yeniden çizdi, gülümsedi. Gülmeye alışmak, her zaman gülüp bunu portresinin bir parçası haline getirmekle gerçekten mutlu olduğu için gülmek arasında fark vardı. Fakat bu farkı, bu kadar zaman çok da önemsememişti çünkü gülerken mutlu olduğuna emindi. Şimdiyse gerçekten mutlu olduğu zamanları fark edebiliyor, kalbindeki hızlanmalara bir de mutluluğun heyecanı denilen yeni bir isim verebiliyordu; bu günlerin sayısı oldukça arttığına göre kendine de "Polen mutlu," diyebilir, kendine yalan söylemediğine emin olabilirdi.

Belki alfası başlarda durumu fazla yoğun yaşayıp içinden çıkamayacağına kendini inandırmıştı fakat o yavaş yavaş hüznünü kırıp çatlakları doldurmak için aşkı kabul etmeye başladıkça Polen de her şeye karşı hissettiğini düşündüğünü aşkını nazikçe temizlemiş, kendi çatlaklarını görebilmişti ve üzüntüsünün aslında güzel olduğuna, görmezden gelmektense uzun uzun seyredebileceğine karar vermişti.

 Güzel olan her şeyi çok seviyordu.

Babasının başka işleri olduğu için bugün onun hastalarıyla ilgilenmişti Polen. Hem son hastayı uğurlamanın hem de mesai saatinin sonlanmasının mutluluğuyla bilgisayarı kapatacakken tıklatılan kapıya döndü, gördüğü bedenle ise gözleri ışıldarken dudaklarına da kocaman bir gülümseme yerleştirdi.

DELİ BAL - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin