8. Bölüm: Damarlarımda Akan Zehirsin

824 112 59
                                    

 Keyifli okumalar!

...

 Bir yandan karanlık yolu süzerken bir yandan da kendini sağırlaştırmaya çalışıyordu alfa. Çünkü yanındaki beta kendince, pek de hoş olmayan bir melodi mırıldanıyor, ara ara da durup kıkırdıyordu. Ancak bir saniye olsun bakışlarını yoldan ayırıp da iyice gerdiği alfaya bakmıyordu.

 Uzun farların kapanmasıyla kaşlarını çattı Meriç. Neden gerildiğini anlayamamıştı. Güç üstünlüğü kendisindeydi. ''Sevgilim'' diye seslenirken bu sefer zoraki bir şekilde gülümsemeye çalıştı. ''Önünü göremezsin ki böyle.''

 Polen cevap vermeyip sadece kıkırdayınca bakışlarını yoldan çekip betaya çevirdi Meriç. Ve bir anda görmeyi beklemediği görüntüyle irkildi. Polen, sımsıkı direksiyonu tutsa da önüne bakmak yerine direkt olarak alfaya bakıyordu. Yüzünde, dişlerini gözler önüne seren genişçe bir gülümseme vardı. Normalde de açık renk olan gözleri arabanın zayıf farlarıyla iyice açılmıştı. Ve kesinlikle daha önce görmediği bir ifadeye bürünmüştü.

 ''Korkma korkma!'' dedikten sonra tekrar kıkırdayıp dilini dişleri üzerinde gezdirdikten sonra yola döndü Polen.

 ''Ne korkması?'' derken boğazını temizleyip önüne döndü Meriç. Gerçekten ne korkmasıydı? Hemen silkelenip kendine gelmeye çalıştı. ''Ee? Ne hazırladın benim için peki?''

 Polen arabayı ağır ağır yavaşlatıp durdurduktan sonra derin bir nefes aldı. ''Bir sürü şey pişirdim senin için'' dedikten sonra emniyet kemerini çözüp bedenini arka koltuğa çevirdi. Geniş bir piknik sepetini eline alıp sallayarak ''Hem de kendi ellerimle!'' diye ekledi.

 ''Neden zahmet ettin'' diye mırıldanırken şüpheyle sepeti süzdü Meriç. ''Yorgunmuşsun hem-''

 ''Meriç'' diye uzata uzata, kendi melodisine uydurarak lafını kesti Polen. ''Sus.''

 Meriç kısa bir süre gülümsemesini süzdükten sonra nefesini verip güldü. Başıyla onaylarken kendi emniyet kemerini de çözüp bir bacağını altı aldı. Rahatça oturup ''Peki,'' diye cevap verdi. 

 Polen memnunca mırıldanıp ''Sana üç çeşit kek yaptım'' diye devam etti. Bağdaş kurup bedenini Meriç'e çevirdikten sonra sepeti kucağına bıraktı. Arabanın içi taze ev keki kokularıyla dolunca hemen kırmızı renk bir keki işaret etti Polen. ''Bak bunun içinde arsenik var!''

 Meriç anlık olarak gözlerini irileştirse de hemen gülüp toparlandı. Şaka yapıyor olmalıydı.

 Polen sarı renk keki işaret edip ''Buna bolca müshil koydum!'' diye devam etti. Meriç'in tepkileriyle gülümsemesini genişletirken pembe gıda boyasıyla renklendirdiği keki işaret etti. ''Bunun içine de yüksük otu koydum!'' Kıkırdayıp üzerindeki pembe çiçek kurularını işaret etti. ''Bak, çok şirin oldu.''

 Meriç kekleri süzerken yalancı bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Böyle bir şeyi gerçekten yapmış olamazdı. Yapsa bile söylemesi mantıklı gelmiyordu ama Polen'in yüzündeki ifadeyi çözemezken de kafası iyice karışmıştı.

 ''Gel hadi!'' derken sepeti kapatıp kapıya yöneldi Polen. ''Dışarıda piknik yapalım!''

 ''Polen!'' Meriç, bir anda kendini dışarı atan betaya seslendi hemen. Böylesine bir ortamda yaptığı hareket çok tehlikeliydi. ''Sikeyim ya'' diye mırıldanırken kendisi de aceleyle dışarı çıktı. Ancak önünü bile göremezken etrafı süzmek mantıksız geliyordu.

 ''Sevgilim'' diye seslendi tekrar. Duyduğu kıkırdamayla arkasını dönse de hiçbir şey göremediği için kaşlarını çattı. Bir elini refleksle ileri uzatsa da hiçbir şey olmadığını fark edince cıkladı. ''Sevgilim böyle olmaz ki ama... En azından mum yaksaydık?''

DELİ BAL - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin