46. Bölüm: Oyuncak Ev

539 54 176
                                    

İyi okumalar!

...

 Benim çakıl taşlarım var, irili ufaklı

 Kaybolduğumda, yere yayıp yol yaptığım

 Çakıl taşlarım var, her yerden topladığım

 Boşluğa düştüğümde, oyunlar yaratıp oynadığım...

...

 Pencere kenarındaki yatağın üzerinde sırtını duvara vermiş, kolları arasındaki betasının sırtını okşuyordu Meriç. İkisinin de gözleri, evin önündeki park alanında ve sitenin girişinde gezinip duruyordu. Telefonu kapatalı çok olmamıştı ama Polen'in gelmek üzere olan sürüsünü beklerken sanki günler geçmiş gibi yorgun hissediyorlardı. Neler olduğunu idrak etmeye çalışan alfa ise hala Polen'e ne dese iyi hissettirebilir hiç bilmiyor, betası da konuşmadığı için beraber sessiz sessiz bekliyorlardı.

 Gerçek neydi bilmese de öğrendiklerinin tamamen yalan olmadığını ve senelerdir Levent'in, kendisi hakında çok önemli bir bilgiyi sakladığını biliyordu Polen. Ama lideri olan alfaya karşı ne hissetmesi gerektiğini seçemiyordu. Duygularının hepsi birbirinden kaçıyor, hiçbiri ön plana çıkmak istemiyordu.

 Sırtında gezinen el kendini iyice mayıştırınca başını yasladığı göğse biraz daha sokuldu Polen. Her defasında söylemesine rağmen diğerleri tarafından ne kadar ciddiye alındığını bilmiyordu artık ama her söylediğinde nasıl 'alfam' diye içten söylüyorsa şimdi de 'alfam' kelimesindeki o içtenliği, huzuru, kendini tamamen kollarına bırakabileceği güveni hissediyordu Meriç'te. 

 Mavileri kapanmadan önce, gördükleri iki araçla duraksayınca sırtındaki el de duraksamıştı Polen'in. Atlas ve Atakan'ın arabası art arda siteye giriş yapıp hemen Meriç'in arabasının yanına park etmişlerdi. Başını hiç kaldırmadan derin bir iç çekti Polen. Atlas'ın bilmediğine inanıyor, diğerlerininse bilmiyor olmasını diliyordu. 

 Boğazını temizleyip betasının dikkatini çekmeye çalıştı Meriç. Kehribarları da aynı maviler gibi hala dışarıda, arabadan koşa koşa inen gençlerin üzerindeydi. ''Polen,'' diye sakince mırıldanıp söze başladı. ''Bir şey söylemek bana düşmez belki ama... Levent için bile olsa, her şeyi öğrenmeden,'' derken doğrulup gözlerine bakan betasıyla tekrar boğazını temizledi. ''Şey... öyle, tatsız senaryolar kurup kendini daha çok üzmemeye çalış, olur mu? Çalışalım, yani...''

 Polen yine ifadesizce alfasıyla bakışıp cümlelerini toparlamaya ve anlamaya çalıştı. Ama titreyen kehribarlarını izlerken daha da zorlandığını anlayıp vazgeçti. Onun yerine sarılmak daha iyi hissettiriyordu ancak bu sefer de gelen zil sesiyle bunu yapamayıp bakışlarını kapıya çevirdi, sırtındaki elden destek alıp alfasıyla beraber yavaş yavaş ayaklandı. En kötüsü de olsa, bir an önce öğrenmek ve en azından bildiği bir şey hakkında üzülmek istiyordu.

 Beraber kapıya ulaşınca derin bir nefes alıp kapıyı açtı Meriç, Polen'in kararlı ifadesine rağmen sanki onun da stresini kendi üzerine almış gibi tedirgindi hala. Apartman boşluğunda bekleyen, en az kendisi kadar tedirgin diğer gözlerle karşılaşınca ise toparlanmaya çalıştı. Hem hiç olmaması gereken bir yerde kalmış gibi hissediyor hem de elini betasının sırtından çekmek istemiyordu.

 Polen tek tek herkesi süzdü, hepsinin aynı anda üzerine atılmasına ise karşılık vermeyerek durmalarına sebep olduktan sonra aradığı lideri bulamayınca tekrar bir hayal kırıklığı yaşadı. Hiç kimseye bakmadan, çekine çekine, Rüzgar'a doğru ilerlemeye başladı. ''Sen bilmiyorsun, değil mi?'' 

DELİ BAL - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin