40. Bölüm: Kurtlarla Koşmak, Kurdumla Koşmak

640 73 160
                                    

İyi okumalar!

...

Kalp atışımı durduramıyorum, neden bu hissi seviyorum?

Bana söz ver, benimle kalacağını söyle

Dürüst olacağım; bunun nereye varacağını bilmiyorum

Adrenalinin heyecanını hissediyorum

Atlamaktan korkmuyorum, eğer sen de istiyorsan

Hadi sadece aşık olalım, sırf eğlencesine

Belki, gerçekten aşık olmaya devam ederiz...

...

Her rengi taşıyan, bir kucak dolusu balona sarılırken herkesin içini çocuksu bir heyecan kaplardı. Öyle bir heyecandı ki bu, sadece birkaç saniyeliğine, özlem duyulan çocukluğa döndürürdü. Hiç yaşanmamışsa, balonun anlamı dahi bilinmiyorsa da fark etmezdi. Bir kederden önce yüreği, yaşanmamışlığa duyulan özlem sarardı; bir kere de olsa o balona sarılırken kendini hayal eden çocuk gibi, kimseler görmeden hayalini gerçekleştirmiş gibi heyecanlandırırdı. Ve o balonunun ansızın patlaması, bir saniyede, adrenalinin tanımını hissettirirdi. Bir çocuk gibi, her defasında, ilk defa tanışıyormuşçasına...

Polen, defalarca kez ölüme atlamış, sonunu pek de düşünmeyen sürüsü gibi tehlikeye koşa koşa gitmişti. Ama içinde hep kendine, zekasına, gücüne olan güveni vardı ve kurtulması için mucizevi de olsa, olan bir ihtimale tutunurdu hep. Şimdiki gibi, bile bile, derinliğini hiç bilmediği uçurumdan atlamazdı. Ama yine de korkudan çok, saf bir adrenalin hissediyordu. Kendine sıkı sıkı sarılan alfasına olabildiğince sıkı sarılıyor, tüm balonları patlatacağını bilmesine rağmen tutuşunu gevşetmiyordu.

Kıvırcıklarındaki ağırlaşmayı, bedenindeki soğukluğu fark etmesi ise tam anlamıyla nefessiz kaldığında oldu betanın. Başı, alfası tarafından, vişne kokulu göğse iyice bastırılsa da burnunda keskin bir acı hissetmişti. Küçükken oraya yerleşen polenler gibi, soğuk sıvı burun deliklerinden akın ediyor, geçtiği her köşeyi acıtırken gözlerinden çıkmak ister gibi gözyaşlarına karışıyordu.

Bir anda, iki genç de nefes nefese sesleriyle, iyice açılan yaşlı gözleriyle bakışmaya başladılar ancak gözlerindeki şaşkın ifadenin aksine, durumu fark ettikçe dudaklarında belli belirsiz gülümsemeler yer etti. Sonunda Meriç, seslice nefesini verip Polen'in havalanan kaşlarına başını sallayarak onay verdi; uçurumun aslında fazla derin olmadığını ve hemen altındaki nehri bilerek buraya getirmişti betasını. "Sürpriz," diye nefes nefese, sırıtarak söze başladı. Ardından birkaç hırıltılı öksürük bırakıp tekrar gülerek "Sevgilim," diye ekledi.

Pusun sindiği, atladıkları için hala hareketli olan nehre kısa bir bakış gönderip alfasının oyunbaz sesini kulaklarına getiren, hemen ardından da gülümseyen dudaklarını süzdü Polen. Meriç, kendini gerçek anlamda şaşırtmıştı. Hala hızlı hızlı atan kalbi, alfasının boğuk kıkırtısıyla bir de tekleyince yutkundu. İşte, sempozyumda bakıştıklarında ya da kendini zehirledikten sonra yaptığının basit bir şey olmadığını anlayıp endişeyle baktığında olduğu gibi, alfasını böyle durumlarda daha çok tanımak istiyordu.

Polen daldığı gülüşten "Sevgilim," diye yumuşakça seslenilince "Hmm?" diye bilinçsizce mırıldanarak ayrıldı. Bu sefer Meriç tekrar seslice gülünce ise ne dediğini fark edip "Meriç!" diye çıkışarak ıslak kıvırcıklarını alfasının yüzüne doğru savurdu. Meriç kendine daha sıkı sarılıp bir kahkaha atınca ise "Hile yapma!" diye ekledi.

DELİ BAL - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin