65. Bölüm: Ama Ölürdün Unutmasan

560 37 296
                                    

Bölüm şarkımız: Mabel Matiz - Filler ve Çimen

İyi okumalar!

...

''...çünkü bir çocuk üzgünken gerçekten acı çekiyordur.''

-Dramsız Disiplin, Dr. Daniel J. Siegel

...

 Parmağını, altındaki ılık tenin üzerinde gezdirerek alfasının alnından burnuna doğru indirdi, yeni sardığı yaraları dokunuşlarıyla iyileştirebiliyormuş gibi hayal etti Polen. Parmağının temas ettiği dudaklar hareketlenince ise hemen, aynı şekilde hareketlenen gözlerini buldu, kanlanan kehribarların tamamen açılmasını acele etmeden bekledi. Odanın ışığı, alfasının gözlerini olduğundan daha açık gösterince ise aklına, onun evinde, aynı şu anki gibi üst üste uyandıkları gün geldi; pencereden sızıp gözlerini aynı şekilde açan güneşi hissetmiş gibi ısındı, gülümsedi.

 ''Meriç, ölmedin.''

 Meriç, önce neyi idrak edeceğini seçemediği için birkaç saniye bekledi, Polen'e boş gözlerle baktı. Ölmediğine, o söylediği için ikna olmuş gibi gözlerini kırpıştırırkense bedenindeki ağrılar hiç kendini yormadı, gece yaşanan her şeyi adım adım hatırlamasına yardımcı oldu. Balamir'in başka bir arabayla uzaklaşmasını, ardından hiç adres vermemesine rağmen babasının hastanesine getirilmesini ve kapıyı açar açmaz görüp kucağında bayıldığı, öfkeden delirmiş haldeki Saruhan'ı düşündü; önce bıkkınlıktan ağlarcasına bir inilti bıraksa da kucağına oturan betasının kısık kıkırtısını duyup toparlandı, endişelenmeyi de ertelemeye karar verip sadece güldü. ''Ölmemişim...''

 Polen ağırlığını karnından biraz daha alıp kendi dizlerine verince sorun olmadığını göstermek ister gibi uzanıp elini kavradı Meriç, betasının ilaç kokan avcuna bir öpücük kondurup gülümsedi. ''Sevgilim korkunç bir patronun var. Sen işe sabah başlamayacak mıydın? Bu saatte hastanede ne işin var?'' diye boğuk sesiyle mırıldanıp parmaklarını, kavradığı elin bileğine doğru kaydırdı, ''Önlük de giymiş!'' diye takılarak beyaz kumaşın altından tenini okşadı.

 Polen belli belirsiz gülümsese de kendini tutmadı, bozulan sinirlerini gülüşüne katarak kahkahalarını odaya bıraktı. ''Meriç, iyi misin?'' sordu, Meriç geçiştirir gibi onaylayınca ise uzanıp yatağın yanındaki su dolu bardağı aldı, ''Meriç, odanın sakin olmasına bakma,'' diye bilgilendirmeye başlarken alfasının doğrulup boğazını yumuşatmasına yardımcı oldu. ''Ben bizi buraya kilitledim. Kapının dışı çok karışık. Şey gibi... çok zor bir oyunun son bölümündesin ve bitireceğin için heyecanlı olmana rağmen bir türlü başlayamıyorsun; çünkü en zoru olduğunu biliyorsun ve bölüme başlamamanın yeterli olduğunu düşünmekle başlayıp oyunu kazanabilmenin nasıl bir tatmin vereceğini merak etmek arasında kalmışsın.''

 Meriç, endişelenmeyi erteleyemeyeceğine ikna olunca yüzünü düşürdü, sıkıntıyla bir nefes verip Polen'i başıyla onaylaya onaylaya oturur pozisyona geldi, kalkmaya yeltenen betasına izin vermeyip ellerini beline yerleştirdi. Polen'in, bahsettiği bölüme başlamak için kendini bekliyor oluşu hoşuna gitse de ''Sen nasılsın?'' diye sordu. Olaylardan nasıl haberdar olduğu konusu canını sıkıyor, merak ediyordu. ''Yani... nasıl haberin oldu? Balamir'e gitmeyeceğini söylemiştin.''

 ''Ben, çok öfkeliyim Meriç.'' Polen, hissettiklerini ciddiyetle, net olarak, anında dile getirdi, bunun iyi geldiğini fark edince ise derin bir nefes alıp Meriç'in köprücük kemiğinin üzerindeki bandajlarla oynamaya başladı, kendinden emin olarak konuşmaya devam etti: ''Ama herhangi birine değil. Olaylara belki... çok öfkeliyim, çok öfkeli hissediyorum ama bağırmak ya da birilerine saldırmak, öldürmek istemiyorum. İçimden gelmiyor yani. Belki de dışarıda bunu benim yerime yapan çok kişi olduğu için, olayı büyütmek istemiyorumdur.''

DELİ BAL - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin