Sabah olduğunu ağactaki kuşların ötmeye başlamasıyla anladım. Siyah perdeleri çekince odama hiç bir şekilde dışarıdan ışık girmiyordu, film izlemek için harika bir odaydı. Ali'nin aklına gelmişti bu fikir, o zamanlar Levent abi ile aynı odayı paylaştıkları için benim odamı böyle düzenlemiştik. 7 gün içinde en az 6 günü benimleydi, eskiden. Yüzümü buruşturup yataktan çıktım, gözüme uyku girmemişti. Nasıl uyuyabilirdim ki?Sevdiğim adam gerdeğe girmişti, gözümün içine baka baka düğününde oynamış ve yine gözümün içine bakıp o kızın kollarına gitmişti. iki senelik birlikteliğimiz boyunca bana çeşitli sözler vermişti ama en çok beni sevdiği yalanına inanmıştım. Beni asla bırakmayacağına, iki dede olana dek beraber olacağımıza. Daha 30 yaşı bile görmeden beni terk etmişti işte. Hiç haber vermeden, gidiyorum bile demeden bir anda çekip giderek hayatımın kazığını atmıştı.
Yahu bir buçuk ay öncesine kadar parmaklarımı aşkla öpen adam nasıl kanayan dizimi sarmazdı?
Ben ağlarken nasıl el kızının koynuna.. Nefes alamayınca yüzümü kurulamadan kendimi dışarı attım, evde durmak bana iyi gelmeyecekti. Aklımda dönüp duruyordu, kara gözlerine canı verebileceğim adam nasıl böyle biri olmuştu?
Aşık değildi, peki. Çok can acıtsa da bana insan gibi açıkladığında ona kızmazdım ki ben. insanların duyguları değişebilirdi, herkes gibi bende vazgeçilmez değildim. Aşkımızı gömüp dost olmaya devam edebilirdik belki gerçekten iki dede olana dek dost kalırdık. Ama Ali ne yapmayı seçmişti?
Beni öldürüp, mezara koyup üstüme toprak atmayı. Ulan sevdiğimin, sevgilimin düğününde göbek atmış biri yapmıştı beni. Ben ki kinimle mahalleye nam salmış biriydim, ben ki inadımla keçilere taş çıkartırdım. Şimdi nasıl affedecektim onu?