thirty three

931 117 137
                                    

bayıldığım bir bölüm oldu of ve baya baya uzun da
arka arkaya iki gün bölüm :) gönlünüzü alim dedim muah

Keyifli okumalar🍻

Son ders bitmiş ve koridorlarda tek tük öğrenci kalmıştı. San elleri cebinde tek omzuna astığı çantası ile okulun kütüphanesine doğru yürüyordu.

Geniş odada sessizlik hakimdi. Birçok öğrenci ders çalışmak için masalara yerleşmişti.

Kısa bir süre etrafa göz atıp boş bir her aradı. Sonunda masalardan birine kendisini attığında geç kalmadığı için mutluydu. Biraz daha oyalansa yer bulamayabilirdi. Bilgisayarı açıp birkaç sitede oyalandı önce. Sonra da şehir gazetesinin arşiv sitesine girdi. Biraz biraz heyecanlanmaya başlamıştı.

Hani gün içinde kısa bir şekerleme yaptığınızda ya da sabah uyandığınızda aklınızda bir fikir ile gözlerinizi açarsınız ya San da aynen böyle olmuştu. İki gün önce boş geçen edebiyat dersinde sıkılmış ve uyumaya karar vermişti. Tenefüs zili ile kendine geldiğinde aklında tek bir şey vardı. Beyzboldaki ikinci yılında katıldığı şehir turnuvası...

Bu düşüncenin aklına nasıl gelip yapıştığına dair hiçbir fikri yoktu. Ama iki gündür durmadan o zamanları düşünüyordu. Nasıl turnuvaya hazırlandıkları, o zamanki takım arkadaşları, turnuva maçı, kaybetmiş olsalar da o ortamın coşkusunu yüreklerinde hissetmeleri... Bütün anılar yarım yarım da olsa zihnini meşgul ediyordu.

Takım arkadaşlarının çoğununun yüzünü hayal meyal hatırlıyordu. İsimlere gelince, bu tam bir faciaydı. Zamanın nasıl bu kadar hızlı geçtiğine şaşırıyordu. Ne ara bu kadar büyüdüğünü ne ara böyle her şeyin geçmişte kaldığına hayret ediyordu.

Arama kısmına bulmak istediği tarihi ve anahtar kelimeleri girip sonuçları beklemeye başladı.

Listelenen birkaç sayfada gezinirken aradığı haberi buldu. Turnuvada bulunan iki takımım yan yana poz verdiği bir fotoğraf vardı. San geçmişine ait kareye bakarken içi ısındığını hissediyordu. Bir süre fotoğraftaki afacanların yüzünü inceledi. Kendisi de minicikti. Birçok yüzü gördükçe anılarındaki karmaşa diniyor silik görüntüler daha da netleşiyordu.

İsimlerin olduğu kısmın telefonu ile fotoğrafını çekti. Daha sonra ulaşabileceği biri var mı diye bakacaktı.

Sonraki sayfaya girdiğinde bu haberin de turnuvanın finali hakkında olduğunu gördü. Jüriler tarafından en iyi oyuncu seçilen minik sporcu bir burs almaya hak kazanıyordu ve Seul'de çok ünlü bir spor okuluna gidiyordu ortaokul için. Yani spor maratonu liseden de önce başlıyordu. Böylesine küçük bir yaşta bu burs tam bir nimetti. Düşüncelerinden çıkıp eskinin getirdiği gülümse ile habere göz attı.

"Jürilerin beyzbolun minik canavarı diye seslendiği yılın en iyi oyuncusu ünvanına layık görülen Jung Wooyoung henüz on yaşında."

Gördüğü isim ile San'ın yüzündeki gülümseme yavaşça silindi. Jung Wooyoung mu?

"Seulde spor eğitimine devam edecek olan Wooyoung okulunda başarılarının devamını getirirse Seul Spor lisesine girmeye hak kazanacak." Haberin gerisini okumadı. Burs için tebrikler, başarılar dilekleri bir şeyler yazıyordu işte.

Haberde adı geçen Jung Wooyoung kendi tanıdığı kişi ile aynı mıydı? Bir önceki sayfaya gelerek dikkatle resmi yeniden incelemeye başladı. Wooyoung'un küçüklüğünü görse tanıyabilir miydi emin değildi ama düşük kalitedeki fotoğrafı incelemeye devam etti. Bakışları kenardaki arkadaşının omzuna elini atmış ciddiyetle kameraya bakan tanıdık yüzde durdu. Bu kesinlikle Wooyoung'du. Başka bir Jung Wooyoung olması ihtimaline karşı iki takımın da isimlerini tekrar okudu. Belki de takımdaki aynı isme sahip başka bir çocuktu haberi yapılan. Ama hayır bir tane Jung Wooyoung vardı isimlerin arasında ve bu kesinlikle kendi tanıdığı Wooyoung'du.

pitcher and batter  ● woosan ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin