beş sene önce...
Jisoo,
Sabahın erken saatlerinde yine abartılı bir karşılama ile beni imparatorun taht odasına yollamışlardı. Kapının önünde karşılaştığım imparatoriçe elindeki kolyeyi boğazıma taktı. Ve yüzündeki siyah korkunç makyajla gülümsedi. "Al bunu. Senin cesaret için küçük bir taktir." Bu gümüş kolye bir rüşvetti. "Ne kadar şanslısın, değil mi, evladım?" Yüzündeki sinsi gülümseme yine oradaydı. "İşe yaramaz olsan da kraliyet kanı taşıdığın için bu tarz konularda kullanışlı sayılırsın."
Hizmetçiler saçımı topuz hâlinde toplamıştı. Bana hiç yakışmıyordu bence. Çok genelleme yapmışlardı, bu model tüm şehirde meşhurdu çünkü.
Kapı açıldığında imparatoriçeyi geride bırakıp taht odasına girdim. Dün gece yaşananlar aklımda dolaşıp duruyordu. Tahtın önüne vardığımda reverans yaptım. İmparator ağır haraketlerle yerinde kıpırdandı. "Demek sonunda aklın başına geldi ve evlenmeyi sorunsuz kabul edeceksin?"
Yere bakıyorken dudaklarımı haraket ettirdim. "Sizin merhametiniz benim hatamdan daha büyüktür, majesteleri." Derin nefes alıp devam ettim. "Bir prenses olarak bu tür kişisel duygularla ilgilenmemeliyim. Emirlerinizi basitçe takip edeceğim, imparatorum."
"Aklınca ben kabul etmedim diye prenseslik görevini hak etmediğimi mi ima ediyorsun?! Su imparatoru bizzat beni eşi olarak istemiş olabilir, ama düşman imparatorluğa asla gitmem!" Prenses Jennie'nin mızmız sesi duyuldu. Nasıl yani? Su imparatorluğu prenses Jennie ile mi evlenmek istiyordu? Onun yerine mi gönderiliyordum? Kafamı aniden kaldırıp tahtın yanında mor elbise ile dikilen prenses Jennie'ye baktım. "Bu ne cüret", dedi Jennie. "Nasıl taht odasında başını kaldırırsın!" İmparatorun sevimli kızı... düşman imparatorluğa asla gönderilmeyeceği bir gerçek. Onun için beni gönderiyor olmalı.
"Bu kadar tatava yeter." İmparator hafifçe öne eğildi. Başımı yeniden eğdiğimde konuşmaya devam etti. "Hazırlıklara başlayın bu gece yola koyulacaksınız. Şimdi çık." Geriye giderek taht odasını terkettim. Kapılar kapandığında belimi dikleştirmiştim.
Hazırlanan bavullara baktım. Burada yaşarken bu kadar eşyam yoktu, şimdi kurban olarak gönderildiğimden birden kıymete binmiş olmalıyım. Oturduğum yatakta iç çektim. Güzel elbiseleri hayranlıkla izliyordum. Bu elbiselerde bir yandan içimi ürperten korkunç gerçekler saklıydı. Öyle de böyle de öleceğimi biliyordum. Su imparatorluğu sarayında düşman imparatorluğun prensesini sağ bırakmazlardı. Bilmediğim şey beni nasıl öldürecekleriydi. Umarım acısız bir son olurBu yiyip içip etrafta tembelce yattığım son günlerim mi? Şimdiden yoruldum bile! "Su imparatorluğunda bize zarar verirler mi?" diye sordum gözlerimi kaldırarak hizmetçiye.
Hizmetçi oflayarak kıyafetleri katlamaya devam etti. "Bir yaban donuzu kadar narindirler."
Dişlerimi sıkmıştım. Bu işin sonu ne olacaktı? Belki benden hoşlanırdı, ha? Gözlerim kenardaki aynaya kaydı. Ben güzel miyim? Sonra umudum kapandı. Güzelsem ne olacak?! Bu anlaşmalı pazarlıktan başka bir şey değil, satılan ise benim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vsoo | Crystal Crown
Fiksi PenggemarOmuzlarımdan itip beni kendinden uzaklaştırdığında gözlerimi yüzüne diktim. "Dur artık, Jisoo", dedi. Direnmeye devam ettim. "Neden duralım? Birbirimizi gerçekten sevdiğimiz halde-" "Duyguların bir önemi yoktur." Cümlemi bitirmeme izin vermeden kend...