22✼

199 29 41
                                        


Jisoo,

At arabasında saraya doğru yol almıştık. Gözlerim dışarıyı izliyor, taşları adeta süzercesine giden at arabasının bir an önce saraya varmasını diliyordum. Aklıma Gyuri'nin sarayda olduğu gerçeği geliyordu. Bu gerçek ki benim tüm uzuvlarımı sarsıyor, itiyor, eziyordu. Akşama doğru kayan gökyüzü de garip bir şekilde sessizdi. Fırtına öncesi sessizliğin hayat bulmuş hâli gibiydi.

Elimi üzerinde Hwasa'nın elini hissettiğimde onun da at arabasında benimle olduğunu hatırladım. Üstelik o, elimi tutmayıncaya kadar sıktığımı da fark etmiyordum. Gözlerim önümü bulduğunda ise Lalisa'yı gördüm. O da aynı endişe ile dışarıyı izliyordu. Arkaa yaslanmıştı ve elini çenesinin altına tutmuşken dirseği camın kenarından güç alıyordu.

"Bilmiyorum size yardımcı olacak mı ama..." Hwasa yumuşak gülümseme sundu. Bazen elime bakıyordu, bu da ne kadar çekindiğini belli etmekteydi. Herhalde Lalisa yine kırgın olduğu için bağırıp durur diye korkuyordu. "Annem, eğer beni biri kızdırırsa boynunu koparıp atacak güçle saldırmamı söyler." Yüzüme baktı. Yüzüne gökyüzünün ışıltısı düştü.  Derin nefes aldım. Minnettar bir şekilde gülümsedim.

"Marki Wonho'nun bir suçu yok!" Lalisa öne eğilmişti. "Wonho kötü birisi değil!" Ellerini gelişigüzel sallıyordu. "Bahsettiğimiz kişi imparatorun sadık adamı! Kötü bir niyetinin olduğunu sanmıyorum!"

"Cehenneme giden yol iyi niyetten geçer derler!" dedim, ama beni dinlemedi.

"Evet, merhamet duygusu yok ama korkak da değil ve böyle gizli hırsları da yok!" Geriye yaslanıp nefes nefese mızmızlandı. "Sebebi babası olmalı!"

At arabası sarayın girişine vardığı için Lalisa'nın ağzının payını vermedim. Sessiz geçen birkaç saniyenin ardından kapı açılacakken kapıyı tuttu. Ona baktığım anda ne yaptığını anlayamadım. "Beni iyi dinleyin, majesteleri." Kaşlarını kaldırdı. "Bu sizin hayatınızda bir dönüm noktası." Gözlerimi kırpıştırdım. "Eğer şimdi akıllı kararlar verirseniz uzun yıllar meyvesini yersiniz. Ama eğer yok..." Derin nefes alıp devam etti. "...sadece bir piyon olmayı seçerseniz hayatınızı değiştirecek bu şansa bir daha kavuşamazsınız." Kurumuş dudaklarını ıslattı. Dışarıdakiler duymasın diye iyice fısıldayarak konuştu. "İmparatorun işine yarayan birisi olmalısınız! Size minnet duymalı! O savaştayken siz yıllarca bu yüzden eğitim gördünüz!" Elimi tutup sıktı. "Evet, herkes sarayın ortasına ateş düştüğünü söylüyor." Gözlerimi buluştu. "Ama yanıldıkları bir şey var, o ateş... bizzat sizsiniz."

"Size bir şey itiraf etmem gerekiyor." Hwasa'nın gergin sesi dikkatimizi çekti.

Lalisa bıkkın bir şekilde nefes aldı. "Yine ne?!"

"Ben... aslında-"

"Bir dakika!" Lalisa üsteledi. "Böyle başlayan cümleleri sevmemeye başladım."

"Ben öyle sıradan bir prenses değilim." Bakışlarımız anında Hwasa'yı buldu. Hwasa ise yere bakıyordu. "Ben... Ruh imparatorluğunun yaşayan tek veliahtı ve gelecek imparatoriçesiyim." Kısa süreli sessizliğin sebebi şaşırmamızdı. Ağzımın kuruduğunu hissettiğimde yutkundum. Lalisa öksürmekteydi. Hwasa ellerimi tuttu. "O yüzden", dedi kaşları çatılı hâlde, "benim desteğime güven. Ruh imparatorluğunun veliaht prensesinin desteği öyle kaale alınmaz bir şey değil." Bir ellerimize bir de Hwasa'ya bakıyordum. "Eğer başın belaya girerse bu kozu kullan. Çünkü saraya adım attığın andan itibaren hayatın tehlike altına girecek. Seni ilk gördüğümden ruhunun ne kadar iyi ve temiz olduğunu gördüm." Bana doğru eğildi. "Tek bir işaretinle Ruh imparatorluğu askerlerini sınıra toplarım." Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı aşağı yukarı salladım.

vsoo | Crystal CrownHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin