13✼

224 27 32
                                    


Taehyung,

Bindiğim at arabası beni suçluların tutuklandığı Buz sarayına götürmek için yola koyulmuştu. İçi açık sarı rengi ile süslenmiş at arabasında koltuklar sıcak kahveydi. Altın rengiyle kaplı işlemeler at arabasının tavanını ve duvarlarını kaplıyordu. Öne doğru eğilmiş hâlde, oturuyordum. Dirseklerimi aralanmış bacaklarıma bastırmıştım. Önümde birleştirdiğim parmaklarımı çeneme sürtüyor, düşünüyordum. Nayeon'un ihaneti aklımı delip geçiyordu. Ve öte yandan Jisoo... Nasıl olur da düşman kızı olan Jisoo bu kadar temiz ve safken, sonuna kadar güvendiğimiz, hatta kalbimizi verdiğimiz -ağabeyim Marki-, dost bildiğimiz imparatorluğun kızı bu kadar sahtekar ve fırsatçı olabiliyordu?!

Gözlerimi kapattım. Ellerimle başımı sıktım. Ne ara bu kadar kör oldun, Taehyung?! Neden bu kadar kördün?!

Etraftaki ısının arttığını hissettiğimde oflayıp geriye yaslandım. Başımı koltuğun yukarı kısmına bastırıp at arabasının lüks tavanını izledim. "Bir sen eksiktin", dedim dudaklarımın sağ kısmından çıkan sesle. Doğrulup at arabasının küçük dolabını açtım. İçindeki kibriti çıkarıp yaktığım an ateş büyüyerek önümdeki koltukta bacağını bacağının üzerine atarak oturan Jungkook'u oluşturdu. Üzerinde beyaz gömlek ve siyah mini ceket vardı, elinde ise siyah eldivenleri.

Jungkook yüzündeki mutlu gülümseme ile, benim bitmiş hâlime, bakmaktaydı. "Buralar oldukça soğuk." Bunu üzerinde pelerin veya sıcak herhangi bir parça giyinmemiş biri mi diyor? Bağdaş yaptığı kollarından birini kımıldatıp elini salladı. "Su elementinin doğasında soğukluk olduğundan tabii..." Kaşlarını kaldırdı. "Neden geldim diye debelenmeyecek misin?"

"Benimle uğraşmana takacak zamanım yok", dedim sol kolumu kaldırarak elimi bacağıma bastırırken.

Boğazını temizleyip ciddileşti. "Ne oldu? Yoksa yeğenimle mi ilgili?" Tek kaşını kaldırırken sinsi gülümsemesi yüzüne yayılmıştı.

Bu durum canımı sıktı. "Nereye gidiyorsun biliyor musun?"

"Nereye?" Etrafa bakındı.

"Buz sarayına ve orada binlerce senin gibi ateş bükücüleri hapste." Başımı öne arkaya haraket ettirerek onu işaret ettim.

Jungkook'un kaşları çatılmıştı. "Durum iyi değil. Senin şimdiye kadar bana küfür edip göndermen gerekiyordu." Kafasını sağa sola sallarken düşünceliydi.

Aklıma gelen fikirle alakalı düşündüm. "Jungkook", dedim resmi bir sesle, "yeğenine yardım etmek ister misin?"

Jungkook alaycı tavırla gülürken eliyle ağzını kapatmaya çalışıyordu. "Ne yani?" dedi gülmeye devam ederken. "Onu koruyamıyorsun, öyle mi?"

Birazdan onu tekmeleyerek at arabasından atacağımı fark ettiği an öksürüp boğazını temizledi. "Tamam, peki. En nihayetinde..." Ellerini iki yana açmışken omuzunu kaldırıp indirdi. "...sen de bir insansın." Dudak altından değeceği cümleyi duyamayacağımı varsayıp sola bakarak söyledi: "Yani sanırım."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
vsoo | Crystal CrownHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin