{Mingyu ve Tzuyu ikilisini okurlar istemişti. Ben de neden olmasın, dedim🫶🏻}
Jisoo,
Gözlerimin içine bakan yoğun kahverengi gözleri içimi alevlendirdi. "Ah orası olmaz, uh orası olmaz, neresi uygun hanımefendi?" Üzerimde dikilen Taehyung ofladıktan sonra yatağa uzandı. Kısa süre sonra nefesimi normalleştirdim ve kalkıp üzerine uzandım.
Elimi, yatakta uzanmakta olan Taehyung'un göğüsünde dolaştırdım. Beraber uzanıyorduk. Gözlerim bir yere dikilmiş duruyordu. Sadece Gyuri'yi bu saçmalıklardan nasıl kurtarabileceğimi düşünüyordum. Güneş yavaşça doğmaya yeltenmişti.
Neyse ki Seokjin'le ilgili fazla soru sormamıştı. Hatta o gittikten sonra konuyu açmamıştı da.
Taehyung'un avucunu elimin üzerinde hissettim, kısa süre sonra üzerinde kıpırdanmakta olan elimi durdurmuştu. İç çektiğini kalkan göğüslerinden hissettim, çünkü üzerinde uzanan ben de kalkıp inmiştim. "Böyle yapmaman gerekiyor." Parmaklarıyla elimin üzerini okşadı. "Yoksa nasıl dayanırım?"
Hafif gülümsedim ve kafamı doğrulttum. Çenemi tenine bastırıp yorgun yüzüne baktım. "Prenses Tzuyu'yu Mingyu'ya aşık etmemiz gerekiyor."
Bozguna uğramış Taehyung bu teklifi hiç beklemediğini belli eden bir şekilde, "Ne?" diye sordu.
Gülümseyen yüzümle kafamı aşağı yukarı salladım. "Tzuyu ile Jungkook arasında ne oluyor bilmiyorum, ama oradan bakınca pek de aşka benzemiyor?"
"Bunu nasıl yapacakmışız?" Homurdanıp gözlerini kapattı.
"Siz yaparsınız tabii." Sesimi kısmıştım. "Siz muhteşem ödüller kazanan ve ülkenin en güçlü komutanısınız!" Kaşlarımı çatarak daha da ciddi olduğumu belli ettim.
"Devam et..." Kımıldanıp omuzlarını yatakta rahat bıraktı. "...ağzından bal damlıyor."
Alt dudağımı ısırıp bir az daha düşündüm. "Bence bana anlatmanız gereken başka bir konu daha var." Gözlerini açıp kaşlarını çattı. Gözleri yarım açıktı ve yorgun bir görüntü sunuyordu. Gözleri tavandan inip yüzümü buldu. Ne istiyorsun, der gibi bakıyordu. Gülümseyip derin nefes alarak kafamı sağa eğdim. "Yeji", dedim kalkan kaşlarımla beraber.
Çatık kaşları normale döndü. Yutkunup gözlerini çekti. Alt dudağımı yeniden ısırıp kızgın gözlerimi yüzüne diktim. Gözlerimden bir türlü kurtulamayacağını anlayıp derin nefes alarak yüzüme baktı. Çatılmış kaşlarıma ve kararsız bir şekilde çiğnediğim alt dudağıma baktı. Yüzü yumuşamıştı. "O kusursuz küçük ağzını, taze bir erik gibi yavaşça ısırıp, emmek istiyorum." Eli yanağımı bulduğunda yüzümü avucundan çektim. Cevap almadan pes etmeyeceğimi anlamış olmalı ki elini indirdi. Susuyordu, konuşmuyordu, konuşmayacaktı da.
"Yeji ile gerçekten de bir ilişkin var!" Yüzündeki gergin ifade yüzünden canım boğazıma geldi. "Yüz ifaden neden öyle? Yani kendinden utanıyor olmalısın-" Dudaklarımız buluştuğunda gözlerim kocaman açıldı. Dilini ağzıma soktu ve orada biraz oyalandı. Benden ayrıldığında şaşkın yüzüme bakıyordu.
"Dilin o kadar çok konuşuyor ki ağzımdayken de bu kadar maharetli mi merak ettim." Kaşlarım çatılmaya yelken açmıştı ki konuştu. "Kızdığım için yüz ifadem öyleydi, utandığım için değil."
Bir şey söylemeyeceğini, öylece susup kalacağımızı ve benim yine doğru olmayan senaryolar üreteceğimi düşündüğüm için uzanacakken sesini duydum. "Yeji, Ateş imparatoriçesinin kayıp kızı." Şaşırmış gözlerimi dizginleyemedim ve öylece yüzüne baktım. Yorgun gülümseme yüzünde dalgalandı. "Üzgünüm, bu çok-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vsoo | Crystal Crown
FanfictionOmuzlarımdan itip beni kendinden uzaklaştırdığında gözlerimi yüzüne diktim. "Dur artık, Jisoo", dedi. Direnmeye devam ettim. "Neden duralım? Birbirimizi gerçekten sevdiğimiz halde-" "Duyguların bir önemi yoktur." Cümlemi bitirmeme izin vermeden kend...