3. BÖLÜM

1.2K 91 28
                                    


Gözlerimi açıp yatakta hafifçe doğruldum.

- Uyandınız mı hanımım?

Hanımım? Aa doğru en son Lydia nın bedenine girmiştim. Ne Lydia nın bedenine mi girmiştim?!

Yataktan fırladığım gibi aynanın karşısına doğru koştum. Beyaz geceliğim, beyaz saçlarım, beyaz tenim... Gerçekten de Lydia Lis olmuşum.

- Aaa nasıl desem... Hah şey şimdi ben Lydia Lis ve sendee...

- Mary, adım Mary hanımım.

- Biliyorum tabikide, adının Ma Mary olduğunu da ben başka bir şey sorcaktım sana. Ne sorcaktımm...
Kafamı karıştırdın Mary!

- Üzgünüm hanımım. Kafanızı karıştırmak isteme...

- Onu bunu bırak şimdi Mary. Kahvaltım hazır mı onu sorcaktım ben. Aynen onu sorcaktım. Git bir kontrol et sen. Hazırmıymış birdaha bir sor bakayım tamam mı?

- Peki hanımım.

Yalnız kalmak için Mary yi odamdan kibarca kovmuştum. O anlayışlı bir hizmetçiydi. Uzun süre Lydia' nın yanında çalışmış, etliye sütlüye pek karışmadan kibar gülümsemesiyle sadece ona söylenenleri yapıyordu. Yinede bendeki değişikliği farketmesi iyi olmazdı. Üzerimdeki şoku atlatana kadar yalnız olmak en iyisiydi.

Aynada yüzümü daha dikkatli inceledim. Lydia' yı en son gördüğümde elinde altın bir gözle perişan haldeydi ancak şimdi bir bakıyorumda... O çok güzel!

Buz mavisi gözler ve gümüş saçlar.

Albino mu? Hayır, Albino değildi. Sadece ailesinde kalıtsal olan gümüş rengi saçları o da taşıyordu. Bildiğim kadarıyla İmparatorlukta bu tarz saç rengine sahip tek bir aile vardı o da Lis ailesi.

İmparoturlukta ki dört büyük düklük aileden biri olan Lis ailesi ve tek mirasçısı olan ben yani Lydia Lis saç rengimden dolayı sosyetenin zambağı olarak biliniyordum.

Ailemizin sembolü beyaz zambaklardı ve soyadımızda zambak anlamına gelen Lis kelimesinden geliyordu. Bu yüzden sosyetenin zambağı olarak anılmam çokta şaşırtıcı bir detay değildi açıkçası.

Benim için saçımın rengi ya da güzel olmam çokta matah birşey sayılmazdı. Bence asıl matah olan kısım dükün tek mirasçısı olmam. Yani canım ne demiş Lidya' lılar, para para paraaa varlığı banaa yokluğu sanaaağağâa...

İçinde bulunduğum odaya bir bak! Beyaz tonlarında döşenmiş odanın resmen her köşesi altın desenlerle işlenmişti.

Söylemeliyim ki ortaçağ temalı bu kitapta sınıf ayrımı oldukça belirgin. En üstten en alta doğru; İmparator, veliaht prens, 4 büyük dük, markiler, kontlar, vilkontlar ve baronlar geliyor.

Ben ise ülkenin para bakımından imparatorluğa bile destek olan, madenleri ve geniş arazisiyle meşhur Lis ailesinin tek variscisiydim. Diğer düklüklerin isimlerini pek hatırlamasam da onlarda İmparatorluğun savunma, ticaret ve istihbaratı gibi diğer kollarına bakan önemli ailelerdi.

Para, güzellik ve şöhret. Lydia Les bunların hepsine sahipti. Şöhret demişken. Ruh hastası, manyak, psikopat, uyuz, salak ve daha sayamadığım kadar kötü veliaht prensinde nişanlısıydım.

Aman ne nişanlı! Biz ona en iyisi beşik kerpmesi falan diyelim de yanlış  anlaşılmasın. İnanamayacaksınız belki ama beyefendinin herkesden gizlediği bir sevgilisi var.

Dipnot: Ben bu kitabı hangi kafayla yazmışım cidden! Archer'ın bana neden sürtük karı dediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Haklıydın Archer. Ben malım.

Kontun kızı Leydi Octavia. Sekizinci anlamına gelen bu isim tamda Leydi Octavia ya uyumuyor mu ama. Kontun sekizinci ve gayri resmi doğan çocuğu. Sosyetenin gözdesi.

Tabii veliaht prensinde gözdesi... Neyse oralara girmeyelim.

Gayriresmi doğan bir çocuk olmasına rağmen tam bir yırtık. Üzgünüm kaba konuşmak istemezdim ama tamda yırtık dediğimiz tiplerden başka ne diyebilidim ki. Sosyetenin içine doğmuş ve içinden geçmiş zeki ve sinsi bir tip. Veliaht prensin ona bu kadar düşkün olmasının sebebi de bu.

Prens, Octavia'nın hayatını ve hayatta kalış biçimini "yırtıklığını" kendisine benzettiği için zamanla ona karşı daha da takıntılı hale gelmişti. Oysaki prens aşık olmayı bile bilmeyen zavallı bir ruh benim gözümde.

Neyse! Birbirlerini tamda bulmuşlar işte! Tencere yuvarlanmış kapak ona cuk! Tam oturmuş oh ne güzel!

Ee bizede aradan çekilmek düşer değil mi ama?

- Hanımım müsaitmisiniz.

- Müsaitim, girebilirsin Mary.

- Hanımım, kahvaltı sofrası hazırmış. Ayrıca Dük'te bu sabah sofrada size eşlik edecekmiş, kendileri bizzat iletmemi istediler.

- Tamam Mary, teşekkürler.

- Teşekküre gerek yok hanımım, görevim.

- O zaman, beni kahvaltı için hazırlar mısın Mary. Bu sabah senin zevkine güveniyorum. Neler yapacaksın görelim bakalım.

- Tabii hanımım! Hemen en şık elbiselerinizi hazır ettiriyorum.

- Dükü fazla beklemekte olmaz, düzgün birşeyler getir gitsin en iyisi.

- Olurmu hanımım ben sizi hemen hazır ederim şimdi. Merak etmeyin. İzninizle hemen elbise seçip geliyorum.

- Peki Mary, öyle diyorsan.

Dükle başbaşa yemek yiyebilecek olmamız iyi oldu. Daha ilk günden karşıma bir fırsat çıktı bile.

Görelim bakalım! Şu altın göz, ne kadar iyi çalışıyormuş.

Ne demişti yaşlı cadı: " Demek bunu istiyorsun. İstediğin olacak yavrum ama unutma kalbini verdiğin kişinin kalbine dokunamazsın."

Kalbini kimlere verdin Lydia Lis, görelim bakalım.


🙈🙉🙊 3. BÖLÜM SONU MALESEF...


OY VEREN ÖLSÜNDE YENİ HAYATINDA ZENGİN DOĞSUN AMİİİNNNNNNN!!!

🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣

TAKINTI / TEBRİKLER ÖLDÜNÜZ!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin