14. BÖLÜM

441 54 13
                                    


" Zaman; sessiz sedasız, kimseye haber vermeden öylece geride bırakmıştı kendini. 

Aradan on gün geçmişti. Birinci Prens Patrick Wilhelm' in doğum günü şerefine düzenlenen büyük baloya tüm Krallıktan soylular davet edilmiş ve sarayın kapıları o gün büyülü bir masal kitabının kapağı gibi ardına kadar açılmıştı.

Işıltılı bahçeyi gün boyu doldurup taşıran atlı arabalar, giriş kapısının önündeki çeşmenin etrafında dönerken duraklayıp misafirlerini teslim etmiş sonrada gece yarısı dönmek üzere sarayın bahçesini terk etmişti.

Sarayın o ihtişamlı kapılarının altından geçen soylu aileler, isimleri duyurularak tek tek balo salonuna takdim edildi. Kocaman süslü bir balo salonu, güneşinin ufukta kaybolmasına yakın neredeyse tüm konuklarına kavuşmuştu. 

Kral, Kraliçe ve Prensler güneşin batışıyla birlikte kendileri için ayrılan kürsüye çıktılar. Kraliyet ailesinin nesillerdir güneşi temsil eden yüce bir kandan geldiğine inanılırdı bu yüzden balolarda ne zaman güneş batsa kraliyet üyeleri ancak o zaman kendilerini gösterirdi. Gelenek haline gelmiş bu davranış o gün de devam etti. Kral, küçük güneşi yani oğlu 1. Prens Patrick Wilhelm' in şerefine kürsüdeyken uzun ve övgülerle dolu bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşma sonunda yükselen alkışlarla birlikte Kral  balonun başladığını resmen duyurdu. 

Artık balo resmen başladığı için kapılar kapanmak üzereydi. Tam da o esnada balo salonuna son bir isim takdim edildi.

Lis Düklüğünden; Büyük dük Pedro Garcia Lis ve kızı Leydi Lydia Lis.

Herkesin dikkati bir anda bu iki isim üzerine çekilmişti. Tabii kitaplardan fırlamış gibi görünen sosyopat prensimiz Ryan Wilhelm'in de gözleri balonun en başından beri tek bir kişiyi arıyordu.

Lydia!

Lydia'nın ismini duyar duymaz bakışları herkes gibi o yöne çevrildi ancak gördüğü manzarayla görmeyi beklediği manzara arasında oldukça büyük bir fark vardı.

Lis dükü ve Lydia, soğuk baba kız ilişkisine sahip iki yabancı, baloya o gece yan yana giriş yapmıştı ve en şaşırtıcı kısım daha bu bile değildi!

Asıl şaşırtıcı kısım şuydu;

Dük her zaman yakasında taşıdığı zambak sembollü broşu ve nesilden nesle geçerek kendisine ve kızına da aktarılan eşsiz saç rengiyle uyumlu beyaz takımlarıyla (takım elbiseleriyle) bilinirdi. Öyle ki bu lis düklüğü adına marka haline bile gelmişti. Lis topraklarında neredeyse herkes giysilerinde beyaz rengi tercih ederdi. Hatta Lydia bile bu algı etkisiyle çoğu zaman beyaz ve açık renkli elbiseler giyerdi. Onu koyu renkli bir şeyin içinde göremezdiniz. O zambağın taç yaprakları gibi görünen bembeyaz bir çiçek gibiydi.  

İşte insanların alışkın olduğu görüntü buydu.

Şuanda ise alışkanlıkları yıkan bir manzara vardı insanların karşısında.

Baba ve kız uyumlu siyah elbiselerin içindeydiler!

Ancak şaşkınlık bu kadarıyla da bitmedi.

Mırıldanmalar yavaş yavaş salonu sarmıştı.

" Aman tanrım o gerçekten de sosyetenin zambağı Leydi Lydia mı? "

" Dükle uyumlu giyinmişler! "

" Tanrım ona ne olmuş?! Beline kadar uzanan beyaz saçları... "

" O Leydi Lydia mı? Ama onun saçları... "

" Biliyorum, onlar beyazdı. Boyatmış mı?! "

" Neden Lis dükünün kızı beyaz saçlarından vaz geçti? Gerçi siyah saç da ona yakışmış. "

TAKINTI / TEBRİKLER ÖLDÜNÜZ!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin