nine, i am blessed because of you.

984 161 23
                                    

Hafta sonunun verdiği mutluluğu çoğu şey vermiyordu. Odamda oturmuş keyfime bakıyordum ve bu favorimdi. Yataktan hızlıca doğruldum, daha güzel bir aktivite yapabilirdim! Mesela jeongin ile gezmek...

Dolabın kapağını açarken fazla renkli olduğunu düşündüğüm kıyafetleri eledim, aslında dolabımın büyük kısmı siyahtan oluşuyordu. Kot pantolon giydim bu sefer, üzerine de sweatshirt.

Umarım Jeongin gelirdi, boşuna hazırlanmamış olmak istiyordum.

Zile bastım, kapının önünde duran ayakkabılara bakılırsa evde sadece Jeongin vardı.

"Chan hyung?"

"Bir şeyler yapalım mı?"

"Ha? Olur. Ne yapacağız ki?"

"Bilmem, belki bir kafeye gidebiliriz veya park artık sana kalmış orası."

"Tamam o zaman hemen hazırlanayım ben." O kısa bir an duraksadı ve geçmem için kapıyı iyice açtı. Eve girerken rahatsız olmasın diye fazla incelemedim. Odasında tıkırtılar gelirken ben odaya göz gezdiriyordum. Annesinin belgeleri duvarda asılıydı, dikkatimi çeken şey hiçbir aile resimleri veya öyle bir seylerin olmamasıydı. Göz ucuyla görebildiğim mutfak tezgahındakı bir sürü içki şişesi de belki de babasını temsil ediyordu. İşkolik anne ve alkolik baba...

"Geldim, gidebiliriz." O da benim gibi basit giyinse de gözüme çok hoş gözükmüştü.

"Kedileri sever misin?"

"Çok severim."

"Bildiğim bir kedi kafesi var, oraya gidebiliriz." Gözlerinin parladığına şahit oldum. Yaklaşık yarım saat yürüdük, fazla muhabbet geçmedi aramızda. Okuldani olayları, sınavlar, öğretmenlerdi konuştuğumuz şeyler.

Kafenin önüne geldiğimizde Jeongin parlakça gülümsedi. İşte güzel bir gülümseme, sonunda ondan harika bir gülümseme kazanmıştım.

Onu iyileştirdiğimi hissediyordum, o iyi hissettikçe bende iyi hissediyordum sanırım.

"Chan hyung, kedilere bak... Tanrım!" Kafeye girer girmez kedilere aşık olan Jeongin beni gülümsetti. Cam kenarına oturduk, kediler etrafta dolaşırken hemen ayağıma sürtünen kediyi kucağıma aldım. Garsona siparişlerimizi verirken kucağımda sevdiğim kedi, uyuklamaya başlamıştı. Dudağımı heyecanla kemirirken Jeongin'in gözlerindeki ışıltıyı gördüm. Kedinin tatlılığı onu da heyecanlandırıyordu.

Jeongin beni izlerken siyah bir kedinin sesini duyduğu an kafasını yere çevirdi. Yavru olduğu için sesi tam çıkmayan kediyi tek eliyle kucakladı.

"Sen çok güzelsin..." Kara kedilerin hep uğursuzluk getirdiğine inanırlardı, saçma gelmiştir bana. Eminim kedilerden daha uğursuz insanlar vardır.

Bir yandan tatlısını yerken kediyi seviyordu, gözlerimi ondan alamıyorum. Çünkü o çok güzel... Elindeki kediye attığı bakışlar çok özel. Gözleri ilk defa böyle parlıyor.

"Jeongin çok güzelsin." Aniden söylediğim şeye şaşırdı, gözleri kısıldı, hafifçe teşekkür etti. Sessiz kaldı bir süre, düşüncelerine dalmış gibiydi. Her zaman ki gibi çok fazla düşünüyor.

Kafedeki sesler artarken kucağımda uykuya dalmış kedi rahatsızca hareketlendi. Birkaç dakika sonra kucağımdan atlayıp giderken üzgünce baktım.

Telefonumu çıkarıp Jeongin'in resmini çektim, kedilerle çok güzeldi. Resim çektiğimi fark etse de bir şey demedi. Rahatsızlık duymamasına sevindim içten içe...

Onu ne zaman böyle sevmeye başlamıştım bilmiyordum. En ufak hareketi bile gözüme güzel geliyordu.

Kafede geçen neredeyse iki saatten sonra mecburen kalktık. Hesabı ödedik birlikte, bu sefer ben ödemedim çünkü kendisini bana borçlu hissedecekti biliyordum.

Sakin sakin eve doğru yürüdük. Kış geldiği için de heyecanlıydım. İlk karı Jeongin ile görmeyi istiyorum.

Tatlı tatlı esen rüzgarla apartmanın önüne geldik. Evine gelmiş olmamız beni bile sıkarken onun içinde geçenleri hayal edemedim. Yine de bana gülümsüyordu. Ne yaşadığını tam olarak hâlâ bilmesem de artık gülümsüyordu ve bu beni mutlu ediyordu.

Birkaç ayda çok fazla şey değişmişti. Zaman ilerledikçe bana kendisini açıyordu ve buna sevindiğim kadar hiçbir şeye sevinmiyordum ben.

×××

—Jae

your eyes, jeongchan. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin