six, don't do this to yourself.

1K 166 42
                                    

"Anne yemin ederim önemli olduğu için yok yazıldım, arkadaşım kötüydü onu öylece bırakamazdım."

Annem memnun olmasa da kafa salladı.

"Anne gerçekten ne zaman senden habersiz devamsızlık yaptığımı gördün ki? İlk defa yapıyorum ve öylesine değildi."

"Peki ama bir daha yapma lütfen." Devamsızlık yaptığım günün üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti ancak annem yeni görmüştü.

Kafa salladıktan sonra kapıya doğru ilerledim. Ev biraz bunaltıcı gelmişti, kardeşlerim fazla gürültü yapıyordu.

Jeongin'in kapısına bakıp iç çektim istemsizce, ardından merdivenlere yöneldim ve birkaç kat daha çıktım. Bu terası seviyordum, yüksekti ve güzel dekorasyon yapılmıştı.

Kapıyı aralayıp direkt içeri girdim. Ancak görmeyi beklediğim şey korkulukları olmayan binanın hemen ucundan aşağı bakan Jeongin değildi. Ayaklarının bir kısmı binanın dışında kalırken nefesim kesildi. Kalbim sıkışırken ona doğru koştum. Adım seslerimle hızlıca arkasını döndü, dengesini kaybeder gibi olduğunda tişörtünden tuttuğum gibi kendime çektim. İkimiz de yere düşerken o sertçe üstüme düşmüştü, acıyla ağzımdan bir inleme kaçtı. Birkaç saniye öyle kaldık sinirle doğruldum.

"Ne yaptığını sanıyorsun?!" Sesim fazla yüksek çıkarken sessiz sessiz ağlamaya başladı, ben bile ağladığımı çok sonradan fark ettim.

"Chan hyung..." İsmimi söyledi ve ağlamaya devam etti. Ona sarıldım ağlayarak, birkaç saniye geç gelseydim ne olurdu diye düşünmek beni çıldırtıyordu.

Kafasını boynuma yaslayarak ağladı iç çekerek, sıcak göz yaşları boynumdan aşağıya süzülüyordu.

Buz gibi havada bir de tişörtü ile dışarı çıkmıştı.

"Chan hyung ben artık yaşamak istemiyorum!" Genç yaşında onu hayattan bu kadar bıktıran insanlardan bir kez daha nefret ettim.

"Dayanamıyorum artık, herkesten nefret ediyorum!" Bağıra bağıra ağlarken bende sessizce onunla ağladım, acısını biraz olsun paylaşmayı çok isterdim.

Sakinleşene kadar ona sarılmaya devam ettim. Biraz ağlaması duruldu, yine de geriye çekilmedi.

"Her şeyi anlatmak ister misin?" İç çekip biraz durdu öylece anlatmak istemediğini düşünmeye başlamıştım.

"Babam alkolik bütün amacı lanet olası içkisini içmek. Ayık olduğu tek bir an bile yok, ne yaptığının farkında bile değil. Bana zarar verecek kadar gözü dönüyor... Annem ise işi ile kafayı bozmuş, biraz daha para kazanmak için, insanlardan daha üstün bir konumda olmak için deli gibi çalışıyor. İkisinden de bıktım ben! Sabah akşam kavgalarını dinlemekten nefret ediyorum, her seferinde bana bağırmalarından da bıktım. Okuldaki herkesten de nefret ediyorum, öğretmenlerden de sınıftakilerden de bunaldım. Artık yaşamak için bir nedenim bile yok! Herhangi bir hayalim bile yok." Kelimeler ağzından zar zor çıkarken içim gitti. Islak yanaklarıyla bana tamamen kendisini açtığında nefes almak bile zor geldi.

"Yaşmak için bir neden buluruz, yapma lütfen."

"Sende gideceksin, bana umut verme."

"Yemin ederim gitmeyeceğim, yanında olacağım."

"Annem, babam bile beni umursamazken sen neden beni umursuyorsun?"

"Bilmiyorum ama seni önemsiyorum lütfen ölmek çözüm değil, yapma. Hayatına son verip bütün gençliğinden, güzelliğinden vaz geçme..."

"Dayanamıyorum ben..."

"Birlikte çabalayalım, altında kaldığın şeylerden seni kurtarmama izin ver." Aramızdaki bir karışı kapatıp tekrar sarıldı, kafa salladığını hissettiğimde rahat bir nefes aldım. Onu kaybetmek istemiyordum, o yaşamalıydı.

Bütün iğrenç insanlar arasında parlamalıydı.

–Jae

your eyes, jeongchan. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin