fourteen, can't you protect your son a little bit?

962 138 109
                                    

Vücudumu hareket ettirmeden öylece duruyordum çünkü Jeongin kafasını bana yaslamış neredeyse uyukluyordu. Güneş batıyordu ve birlikte terasta oturuyorduk, biraz soğuktu ama kar artık eriyordu. Neredeyse ilkbahar gelmişti.

"Abim gelecekmiş."

"Abin?" Abisi olduğunu bilmiyordum daha çok tek çocuk gibiydi.

"Bir tane abim var, yurtdışında yaşıyor. Okumak için gitmişti daha sonra oraya yerleşti."

"Anladım nerede yaşıyor."

"İngiltere, geçen sefer geldiğinde resimlerini gösterdi. Çok hoşuma gitti, bende gitmek istiyorum."

"Gitmek güzel olacaktır, belki birlikte gideriz?" Kıkırdayarak omzuma yasladığı kafasını bana doğru çevirdi.

"Olur, çok isterim."

"Çok güzelsin, aklım almıyor." Aniden gelen iltifatım onun yanaklarının kızarması sebep oldu. O kadar tatlıydı ki...

"Aslında seninle gidersem güvende hissederim."

"Hm, neden?"

"Çünkü harika birisisin ve nerede olursam olayım bana güvende hissettiriyorsun. Ayrıca ingilizcen çok iyi seni kıskanıyorum." Bana yakın duran dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. Fazla bile dayandım, sevgim durmadan artıyordu.

"Biliyorsun ingilizcem Avusturalya'da doğduğum için iyi, ah orayı özledim."

"Orası da güzel mi?" İlgiyle ve merakla bakıyordu o kadar güzeldi ki dayanamıyordum. Onu tam olarak kollarımın arasına çektim. Şimdi iyice yakınlaşmıştık böylece soğuk hava bizi etkilemez oldu çünkü birbirimizi ısıtıyorduk.

"Güzel, buradan çok farklı. Seni büyük örümceklerden koruyacağım."

"O doğru muydu!?"

"Maalesef ama ben olduğum sürece güvendesin."

"Doğru." Tatlı tatlı gülerek biraz daha bana sokuldu. Sessizlik oluştu, sarmaş dolaş bir şekilde ufak ufak sallanıyorduk. Dudaklarını boynuma değdiriyordu, bugün ayrı bir cesurdu ve konuşkandı.

"Güneş çoktan battı, artık gidelim mi?" Bana sarıldığı yerden kafasını salladı ondan sonra ayrıldık.

Acaba abisi nasıl birisiydi? Bunu merak ediyordum.

Onu evine bıraktıktan sonra –dairelerimiz karşı karşıya olsa da onun girmesini beklemiştim.– evime girdim.

Annem mutfakta uğraşıyordu muhtemelen içerden gelen seslere bakılırsa hannah ve lucas oyun oynuyordu.

"Chan iki dakika markete gidip gelebilir misin?"

"Tabii giderim ne lazım?" Önceden hazırlamış olduğu listeyi bana doğru uzattı. Listeyi katlayıp cebime koyduktan sonra elime de kendi kredi kartını tutuşturdu. Harika kart varsa kardeşlerimi mutlu etme vaktiydi, evet evi bir sürü sağlıksız şeyle dolduracaktım.

On dakika mesafede olan markete rahatça ulaştım. Aslında annem birkaç parça şey istemişti bu yüzden rahatlıkla kasaya bir sürü abur cuburla gidebildim.

Kasiyer ürünleri okuturken Jeongin için aldığım birkaç parçayı da poşete attım. Onu da önemsiyordum biricik Jeongin'im.

Her şey tek poşete sığarken apartmanın bahçesinden içeri girdim. Birkaç kıpırtı sesi gelince merakla arkama döndüm.

your eyes, jeongchan. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin