twelve, your lips are as beautiful as your eyes.

923 153 57
                                    

Jeongin terasa çağırmıştı bu yüzden fazla bekletmeden merdivenleri çıktım. Dört gündür iki yabancı gibiydik. O benden herhangi bir tepki bekliyordu ama bende tık yoktu.

Kapıyı ittirerek terasa çıkmış hulundum. Soğuk rüzgar yüzüme çarptı.

"Neden böyle çıktın hasta olacaksı-"

"Özür dilerim! Çok özür dilerim." Ağlıyordu hızlı hızlı bir şeyleri açıklamaya çalıştı.

"Ben... ben böyle olsun istemedim. Korktum gerçekten! Lütfen beni affet eskisi gibi olalım." Hıçkırarak bir şeyleri açıklamaya çalışıyordu. Montumun fermuarını açıp bana sarılmasını sağladım. Kollarını montumun altına geçirip bana sıkıca sarıldı.

"Özür dilerim..."

"Ağlama artık affettim bile seni."

"Bende seni seviyorum, gerçekten seviyorum!" Bana sarıldığı için sesi boğuk çıkıyordu ve gülmeden edemedim.

"Basit bir hoşlantı-"

"Hayır, hayır... Korktum ben sevgili olursak her şey değişir sonra kavga ederiz ve ayrılırız, benden nefret edersin..."

"Aptalsın innie. Seni seviyorum ve bunları düşünme."

"Beni bırakmazsın değil mi?"

"Bırakmam, asla bırakmam."

"Chris verdiği bütün sözleri tutar..."

"Evet."

Onu anlıyordum. İnsan ailesine bile güvenemezken nasıl başka birisine güvenebilirdi ki? Herkes onu sadece kırıyordu, gerçek güzelliğini göremeyecek kadar körlerdi.

Ben, onu hayal kırıklığına uğratmayacağım. Ben, ona diğerleri gibi zarar vermeyeceğim. Ben, onu herkesten koruyacağım.

"Hâlâ ağlıyor musun? Hadi gidelim daha fazla üşüme, hasta olursan ne yaparız?"

"Ağlamıyorum ki, hiç ağlamadım bir kere." Göz yaşlarını silerek kollarımın arasından çıktı. Ona gülümserken kapıya doğru yürüdüm. Merdivenleri inip kendi kapısına yöneliyordu ki kolundan tuttum.

"Annemler kardeşlerimle birlikte dışarıya çıktı. Ev boş yani, birlikte zaman geçirebiliriz." Beklentiyle ona baktım hiç düşünmeden yönünü değiştirdi. Anahtarla kapıyı açtım ve geçmesi için kenara çekildim.

"Burada da oturabiliriz istersen."

"Odana gitsek olur mu?" Gülümseyerek onu odama yönlendirdim. Neyse ki düzenli birisiydim.

Kendisini yatağıma bıraktı, yavaşça gözleri kapandı. Bende onun yanına uzanıp yüzümü ona çevirdim. Ellerim hafif dalgalı duran saçlarının arasına girdi, sakin sakin saçlarını okşadım.

"Ailenle aran iyi değil mi?" Aniden gelen beklemediğim bu soruya ne cevap vereceğimi bilemedim. Ailelerimizi kıyaslıyordu ve bu benim bile canımı acıtmıştı. Ailemle aram her açıdan iyiydi, çocuklarını her şekilde kabul ediyorlardı. Jeongin'in ailesi...

"Jeongin uyuyalım mı?" Hafifçe gözlerini aralayıp kafasını salladı. Kafasını kaldırıp bana doğru yaslandı. İstediğini anlayarak onu kollarımın arasına aldım.

"Ya ailen gelirse?"

"Önemli değil, istediğin kadar burada kalabilirsin." Kollarını belime sararak bir nevi cevap vermiş oldu.

"Seni çok seviyorum."

"Bende seni seviyorum innie~" ikimizin de üstünü örterek onu iyice kendime çektim. Onu herkesten saklamayı çok isterdim.

×××

"Anne abim eve erkek atmış!" Hannah'ın bağırışı üzerine zaten hafif olan uykumdan uyandım.

"Abi sen çok terbiyesiz birisi oldun."

"Hannah sessiz ol."

"Aman tanrım birde Jeongin abiyi mi!?" Yorganı üzerimizden çektim.

"Tüh be, aslında sevinmiştim neyse başka zamana o zaman?"

"Hannah!" Olabildiğince sessiz bir sekilde bağırmış bulundum ve kesinlikle sessiz değildi.

"Ay çok kötüsün gidiyorum ben. Jeongin abi de uyanacak öpüşüp koklaşın rahat rahat." İçimden kardeşime sevgi sözcükleri geçirirken Jeongin'i kontrol etme ihtiyacı hissettim.

Benim aksime uykusu ağır olmalıydı. Güzel gözlerini kirpikleri örtüyordu ve bana yaslandığı için dudakları tatlı bir şekilde büzülmüştü.

Parmağımla yavaşça okşadım. Kıyamıyordum bile ona dokunmaya nasıl herkes onu incitebilirdi? Onun güzelliğini sadece ben mi görüyordum?

"Chris..." Gözlerini araladı. O kadar sese uyanmamıştı ama yüzüne dokunmam onu uyandırmıştı.

"Saat kaç?" Yeni uyandığı için çattığı kaşlarıyla sorusunu sordu. Komodine uzanıp telefonuma dokundum.

"Sekiz olmuş."

"Gideyim ben..." Doğrulup saçlarını yüzünden çekti.

Odamdan birlikte çıktık.

"Gidiyor musun Jeongin?" Annem ve Lucas sofrayı hazırlarken aniden bu soru yükseldi. Babam da Jeongin'i seviyor olmalıydı.

"Evet gitsem iyi olacak."

"Bence akşam yemeğine kalırsın, hm?" Bana döndüğünde gülümseyerek kafa salladım.

"Kalayım o zaman?" Annemin güzel gülümsemesi her şeye bedeldi.

Hepimiz sofraya oturduk. Jeongin çekinerek hareket ediyordu. Bu yüzden ailem onun üzerine gitmiyor, onu tedirgin edecek en ufak bir bakışta bile bulunmuyorlardı. Aynı zamanda dışlanmış hissetmemesi için sohbete dahil de ediyorlardı. Belki de en büyük şansım ailemdi.

Jeongin tabağı ile ilgilenirken bir an için gözlerinin dolduğunu gördüm. İçim titredi, ne yapacağımı şaşırdım. Bacağının üzerindeki elini tuttum. Bana döndü şaşkınca, ona gülümsedim. Parlayan gözleriyle karşılık olarak gülümsedi.

Tanrı şahidim olsun ki içim gidiyordu.

"Yemekler çok lezzetliydi Jessica Teyze."

"Afiyet olsun Jeongin. Beğenmene çok sevindim! Sık sık gelmeni isterim haberin olsun."

"Gelirim ki, sizi çok sevdim."

Lucas abartıyla Jeongin'e yaklaştı. Elini kalbine koymuş, dayanamıyormuş gibi davranıyordu. "Bizde seni cok sevdik Jeongin abi! Lütfen sık sık gel." Karşı komşumuz olmasına rağmen uzakta yaşıyormuş gibi vedalaştılar.

Jeongin evden çıkarken kocaman gülümsüyordu.

Annemler içeri geçerken kapının ağzında yalnız kaldık. Ona dur işareti yaptım, sakince bekledi. Apartmanın sensörlü ışığı söndüğü an minik bir hareketle dudaklarına dudağımı baktırdım. Işık açılana kadar ayrılmıştık bile. O kadar kısaydı.

Şaşkın şaşkın gülümseyerek kendi evine yöneldi.

Sevgimden ölecektim sanırım. Liseli ergenler gibi yatağımda tepinecektim. Gerçi zaten lisesi bir ergendim.

Jae.

your eyes, jeongchan. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin