two, I had no bad intentions talking to you.

1.2K 179 87
                                    

Matematikçinin gelmemesi üzerine dersin boş olduğunu duyan siniftakileri bağırmaya başlayınca elimi kaldırıp hepsini susturdum. Herkes ne demek istediğimi anlayarak sesini azalttı. Hâlâ gürültülü olsa da diğer sınıfları rahatsız edecek kadar yüksek olmadığı için bir şey demedim.

Bazıları sınıfı terk edip dışarı veya kantine çıkarken, bazıları sınıfta kalmayı tercih ediyordu. Bende sınıfta kalmayı tercih etmiştim.

Herhangi birilerinin yanına gidebilirdim ama çok uykum vardı, gece pek uyuyamamıştım. Yine de sıraya kafamı koymak gibi bir hata yapmadım, eğer uyursam uyanamazdım. Bu yüzden dışarı baktım.

Beden öğretmeni herkesi etrafında çember yapmış bir şeyler söylüyordu. Ardından, muhtemelen anlatacağı ders bittiği için sınıfı boş bıraktı.

Dağılan öğrencilere bakarken Jeongin'i gördüm. Evet, Jeongin. Kendisi söylemese de ben adını öğrenmiştim.

Tek başına bir banka oturdu. Birkaç dakika sonra yanına iki kişi oturmak istediğinde hızlıca kalkıp başka boş bir banka geçti.

Oturduğum sıradan ayaklandım, birkaç kişi dönüp bana merakla baksa da sorun yoktu. Dışarıya çıkabilirdim.

Üç kat merdiven indikten sonra yorularak kendimi bahçeye attım. Hâlâ en son gördüğüm yerde oturuyor, yeri seyrediyordu.

Yanına kadar yürüyüp banka oturdum, neredeyse en ucuna oturdum çünkü rahatsız olmamalıydı.

"Nasılsın?" Sorum her zaman ki gibi havada kalsa da sorun etmedim, yine de bana içinden cevap verdiğini düşünüyordum.

Yanımdan kalkıp gitmek için herhangi bir harekette bulunmadı, kafasını çevirip bana baktı ardından tekrar gözlerini yere dikti. Beton yerde pekte izlenecek bir şeyler olduğunu düşünmüyorum.

"Seninle konuşmaya çalışmamdan rahatsız olmuyorsundur umarım."

"Neden benimle konuşmaya çalışıyorsun?" Sesinde duyguya dair hiçbir şey yoktu yine de benimle konuşmuştu! İyi veya kötü çokta umrumda değildi en azından bir kere olsa da cevap vermişti.

"Kötü bir amacım yok..."

"Neden durmadan yanıma geliyorsun o zaman?" Oturduğu yerden kalktı, gitmek için adım attığında onu durdurdum. Korkuyla bileğini çektiğinde mecburen bıraktım onu, beni yanlış anlamıştı sanırım.

Bana açıklama fırsatını tanımadan olabildiğince hızlı binadan içeri girdi. Beden dersinde binaya girmek yasaktı, manyak bedenci ona kizabilirdi.

Bende peşinden içeri girdim, iki kat çıkıp koridorun sonunda bulunan sınıftan içeri girdim.

"Yanlış anladın beni... Kötü bir amacım yoktu seninle konuşurken. Sadece tek başına oturmanı istemedim işte arkadaş olabileceğimizi düşünmüştüm."

Bu sefer de konuşmam havada kalsa da daha fazla ısrar etmemem gerektiğine karar verdim.

"Peki, sen dışarı çık ben gelmeyeceğim. Beden öğretmenini biliyorsun kızar binaya girdiğin için. Fark etmeden bahçeye geri dön. Gelmeyeceğim ben, hatta kendi sınıfıma gidiyorum şimdi." Bir cevap almazken iç çekerek sınıfından çıktım.

Benden nefret ettiğini düşünmüyordum, belki de sadece güven problemleri vardı. Haklıydı, bu zamanda insanlara güvenmek kolay değildi. Yine de ben onun güvenini kazanmak istiyordum.

İçimden bir ses onun yardıma ihtiyacı olduğunu söylüyordu. En azından hiçbir problemi olmadığını görene kadar peşini bırakmayacaktım. Gözlerindeki o kırgın bakışlar bile yeterdi çabalamam için.

Sırama oturup camdan dışarı baktım çıktı mı diye... Onu bulamayınca beklemeye başladım, birkaç dakika sonra yavaşça kapıdan çıktı ve oturduğumuz o banka geldi. Birkaç saniye yan tarafa baktı -benim oturduğum kısıma- ardından oturdu ve tekrar gözlerini yere dikti.

Öylece ona bakmaya devam ettim, bir anda hareket etti ve kafasını kaldırdı. Afalladım, bunu beklemiyordum. Üçüncü katta olsam da göz göze geldik, ona baktığımı görünce göz temasımızı hemen bozdu. Bu da bir şeydi bugün için...

Evet Yang Jeongin, senin peşini hemen bırakmayacağım ve o güzel gözlerinin bu kadar ruhsuz bakmaması için elimden geleni yapacağım.

-Jae

your eyes, jeongchan. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin