Okulda kaşlarımı çatmış bir şekilde dolanıyordum. Neredeydi benim sevgilim, Jeongin'im.
"Changbin! Jeongin'i gördün mü?"
"Bilmiyorum ki, bir önceki ders sınıfındaydı ama iyi görünmüyordu." Onu okula geldiğimde görememiştim şimdi ilk teneffüste onu arıyordum.
Tamam şu an sınıfında değildi, kantine bile bakmıştım ki jeongin kantinden nefret ediyordu. Bahçe de olabileceğini sanmıyordum ondan önce tuvalete bakmalıydım.
Lavabo da kimse yoktu. Endişeleniyordum çünkü Jeongin sınıftan çıkmayı hiç sevmezdi.
Son olarak en alt kattaki lavaboya doğru yönümü çevirdim. O tuvaleti kullanmazdık çünkü fazla karanlık ve alt kattaydı. Tabii o tuvaleti kullananların farklı amaçları oluyordu.
Tuvaletin kapısını aralayıp içeri girdim. Zar zor yanan ışık beni rahatsız etti. Hızlıca çıkmak istiyordum. Tuvaletlerin kapılarını tek tek ittirdim, son kapı kilitliydi. Bir kere tık tıkladım. Ne bir cevap, ne bir ses.
"Hey, içeride birisi var mı?" Peşine gelen birkaç tıkırtı dolu olduğunu kanıtlıyordu.
"İyi misin?" Boğuk bir ses geldi ancak anlayamıyordum. Tekrar kapıyı tık tıkladım, bir an önce kapının açılması lazımdı çünkü zil çalacaktı.
Sonunda kapının kilidi açıldı, tedirgin bir şekilde ittirdim. Görmeyi beklediğim kesinlikle Jeongin değildi. Klozetin kapağına oturmuş, bacaklarını kendisine çekmişti. Alttan bana bakıyordu, gözyaşları ile parlıyordu güzel gözleri.
"Hayır, hayır... Jeongin ne oldu?" İçim titreyerek onun yüzünü ellerim arasına aldım. Kıpkırmızı olan gözlerdeki yaşları sildim. Canım yanıyordu, onun canı yandıkça canım yanıyordu.
"Chan canım yanıyor." Cümlesi biter bitmez ağzından bir hıçkırık kaçtı.
"Ağlama, anlat lütfen. Birisi bir şey mi yaptı?" Öne doğru uzanmasıyla sarılmak istediğini anlayarak sıkıca sardım onu. Anlatmak istemiyordu, şimdilik nedenini atlamaya karar verdim. Önceliğim onu sakinleştirmekti.
Boynuma yaslanmıştı, bir süre saçlarını okşadım ayrıca zil çalmıştı.
Belindeki elimi sırtına çıkardım, ağzından güçsüz bir inleme kaçtı. Panikle elimi çektim, geriye de çekildim.
"Bir şey yok." Gözlerinin içi titreyerek panikle toparlamaya çalıştı.
"Birisi bir şey mi yaptı? Göster bana lütfen."
"Gerçekten bir şey yok."
"Ne olur bana yalan söyleme, ağlamaktan gözlerin kıpkırmızı oldu. Lütfen anlat, canın yanıyor."
"Chan... babam. Dün-" nefesi kesiliyor gibi olduğunda devam etmesine izin vermeden daha sıkı sarıldım ona.
"Özür dilerim, özür dilerim." Babası adına özür diliyordum, onu koruyamadığım için özür diliyordum.
"Çok acıyor, yok olmak istiyorum."
"Göster bana güzelim, senin için revirden krem alacağım."
Okul formasının uçlarından tuttum, izin vermesi için sıkıca gözlerini yumdu. Derin bir nefes alarak yavaşça okul formasını yukarı kaldırdım. O da yavaşça arkasını döndü.
Sırtındaki izleri görmek o kadar canımı yaktı ki, nefesim kesildi. Bakmak bile nefesimi keserken hızlıca tuttuğum üzerini bıraktım.
Titreyen ellerimle ne yapacağımı şaşırdım. Bana doğru yavaşça döndü, sessizce bana yaslandı. Sırtına dokunmadan belini tuttum. Ne desem şu an ona iyi hissettirmezdi.
"Ben revire gidip geleceğim, bekle beni tamam mı?" Sessizce kafasını sallayıp, klozetin kapağına oturdu. Şu an ne tuvalette olmamız ne de okulda olmamızı önemsiyordum.
"Jihyo noona!"
"Oh Chris, neden derste değilsin?" Tamam bunu açıklamak biraz zor olacaktı.
"Krem alabilir miyim? Tahriş olmuş deri veya o tarz bir şey için ayrıca yara bandı da verir misin?"
"Bir yerini mi yaraladın?" Gözlerinden endişe geçti, o gerçekten sevdiğim birisiydi.
"Hayır ama birisi yaralamış lütfen çok lazım."
"Buraya getirirsen ilgilenirim, onun dışında krem veremem." Okulun kurallarına uyuyordu ama lazımdı işte, o izleri açıklayamazdık. Hoş bence saklamamalıydık ama Jeongin bunu açıklamaya hazır mıydı? Asıl sorun burada başlıyordu. En kısa zamanda bir şeyler yapmalıydım.
"Noona lütfen!" Omuz silkip raftaki ilaçları düzenlemeye devam etti.
"Lütfen ne istersen yapacağım."
"Çok ısrarcısın, neyse kremi verecektim zaten ama bunu dediğin iyi oldu." Ben ağzım bir karış açık kalırken masaya doğru gitti ve izin kağıdı yazdı. Böylelikle yok yazılmaktan da kurtulmuş olduk.
"En sevdiğim noonam!" Eliyle beni kovarken rahat bir nefes alarak çıkıp hızlı hızlı merdivenleri indim.
"Geldim, kremi aldım." Durgun bir şekilde sırtını bana döndü. Derin derin nefesler alarak kremin kapağını açtım. Tekrar sırtı gözlerimin önüne gelirken korkarak kremi yaraların üstüne sürmeye başladım.
"Acımıyor." Benim yavaş olmam sonunda onu konuşmaya itti. Canını yakmaktan korkuyordum.
"Daha önce hiç böyle olmamıştı." Sessizliğini bozdu, böylece olayın devamını duymak için bekledim.
"Dün annem evde yoktu, çalışıyordu her zaman ki gibi... babam neye sinirlenmiş bilmiyorum. Çok fazla içti, normalde bu kadar olmazdı. Tamamen kendini kaybetti, annem de olmayınca... ben belki sabah biraz pişman olur diye düşünmüştüm ama-" küçük kremi kapatıp cebime sıkıştırdım. Anlatmaya devam edemedi. Gözlerim dolmuştu ama ağlamaması gereken bendim.
"Daha önce de sana zarar verdi mi?" İçimden olmaması için tekrar tekrar tanrıya dua ettim.
Kafasını iki yana salladı, olmamıştı. Yine de tekrarlanmayacağı anlamına gelmezdi. O üzerini düzeltirken hızlıca ellerimi yıkadım. Sessizce yanıma geldi, ellerimi kuruttuktan sonra onu omuzlarından tuttum. Yanaklarına dudağımı bastırdığım gibi sıkıca dudağını da öptüm.
"Bir şeyler yapmalıyız, nasıl seni tekrar onun yanına göndereceğim?"
"Başka ne yapabilirim ki? Biri annem biri babam."
"Düşüneceğim, bir yolunu bulacağım." Ona gereksiz umut vermeyecektim, bir yolunu bulacaktım.
Onun canının yanmasına dayanamıyordum.
×××
Olaylar Jeongin'in ağzından olsaydı isler cok degisirdi...
Jeongin düne kadar sözlü siddet görüyordu bu sefer fiziksel şiddete döndü yani durum daha da ciddi oldu🧍🏻♀️
kitabin sonu icin hala cok kararsizim imdatlar olsun
happy jihyo day!!
Jae.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your eyes, jeongchan. ✓
Fanfiction"Jeongin... gözlerin çok güzel ama neden bu kadar üzgün bakıyorlar?" [düz yazı, psikolojik] 25092022 16062023