Bölüm 33 - İstanbul Benden Büyük

322 50 23
                                    

Berkeyle yaptığımız uzun bir kavgadan sonra ayrılmaya karar verdik.

Buna hiç inanasım gelmiyordu.

Ona bir sürü yalan söyledim. En kötüsüde seni sevmiyorum doğru kişi sen değilsindi. Allahım bu ne kadar büyük bir yalan böyle?

Onu herşeyden çok seviyordum. Yüzüne bunları demek hayatımda ki en zor şeydi belki.

Acaba şuan napıyordu?

Off ondan ayrılalı sadece bir kaç dakika oldu ama bana bir kaç gün gibi geliyordu. Bu berbattı. Berbat bir duygu berbat bir hayat.

Herşey yoluna giricek buna inanıyorum, ama zaman lazım. Berkenin yüzünde ki ifadeyi asla unutmicam. Zaman bile bana o ifedeyi unutturamazdı. O barışmak için benim yanıma gelicekti ama ben naptım ayrılmak istiyorum dedim. Şimdi onun için dünyada benden kötüsü yok. Kendimi hiç affetmicem.

Eve girdim. Annem gelmişti. Masayı bile hazırlamış ama benim hiç yiyesim yoktu. Aç değilim diyip odama çıktım. Başım dönmeye başlamıştı. Her şey kaynıyordu tıpkı bir çorba gibi.

Evet böyle tanımlayabilirim, bu olaylar beynimin içinde bir çorba olmuştu.

Yatağıma yattım. Eyberde yanımda ki yerini aldı.

"Şimdi ben ne yapacağım Eyber?"

  YARIN

Yağmurlu bir güne daha merhaba. Yataktan hiç kalkasım yoktu. Mümkünse bütün gün uyumak istiyorum.

Önce taksiyi aradım sonra ekstra bir isteksizlikle kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Sonra üstümü giyinip dışarı çıktım.

Taksi gelince bindim biraz erkendi ama Berkenin yüzüne bakıcak halim yoktu. Onu görmeye kalbim dayanmaz heralde. Şimdilik Mirayada söylemesem iyi olucak.

Okula gelince taksiye parasını verip içeri girdim. Bu soğuk içime işliyordu sanki. Oysa ki benim kalbim ciddi anlamda yanıyordu acıyordu.

Okulun bahçesinde kimse yoktu. Şu bana mektup veren çocuk hariç. Yok artık ya. Şuan hiç sırası değil. Onu görmemezlikten gelip okulun kapısına doğru ilerledim. Fakat oda bana doğru koşmaya başladı. Şuan hiç sırası değildi demiştim!

"Eylül" diyip koluma asıldı.

Kolumu ondan kurtarıp "Napıyosun!" diye bağırdım. İsmi neydi bu çocuğun?

"Ben sadece sana bir mektup vermiştim ismim Murat yani teklifim hala geçerli."

"Ne teklifi? Ben o kağıdı okumadım."

"Yani tahmin ettim sonuçta o zaman Berke vardı ama şuan yok eğer tesselliye ihtiyacın varsa..."

"Ne diyosun sen be! Kim söyledi sana bunu?"

"Sakin ol sadece facebookta Berke ilişkisi yok yapmış"

Allah belanı versin Berke!

Koşarak sınıfa gittim.

"Eylül seni seviyorum nolur bana şans ver!!!" diye bağırdı. Fakat şuan bununla uğraşamayacak kadar nefretle doluydum.

Kendimi zor tuttuyordum. Damarlarım patlıcaktı nerdeyse. Burnumdan solumaya başladım. Ne bekliyordum ki? Berkeden ayrılan benim! Acaba o 'ilişkisi yok' yazısını uludağdaki kız görmüşmüdür? Yeliz görmüşmüdür? Nasılda mutlu olmuşlardır. Ama uzun sürmicek. Meydanı boş bırakmamam lazım!

Sınıfın mavi olan duvarlarına göz gezdirdim. Kimse olmayınca tabi insanın canı sıkılyor. Mavinin hiç sevmediğim tonuydu bu. Griye kaçan mavi. Bi kasfet vardı. Tabi kara bulutlarda bu rengi iyice koyulaştırıyordu. Siyahı severdim. Ama kasfeti asla. Kahverengiyi mesela bi tek toprakta severim. Kahverengi denince aklıma hemen toprak ve onun ferah kokusu gelir. Kırmızıyı ise çilekte severim. Yeşili ağaclarda cimlerde. Ama mavi ve siyahı her yerde severdim. Özellikle maviyi, gökyüzünde denizde arabamda, evimde, odamda. Siyahınsa bir sonsuzluğu vardı. Bir asaleti, kusursuzluğu.

Mutluluktan YolculukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin