Bölüm 18

109 12 8
                                    

Dainsleif, karabasanlarının uğrak yeri olan kabuslarının dipsiz çukurundan tırnaklarıyla kazıyarak çıkıp yattığı yatakta yeniden nefes almaya başladığında, gezinti gemisi tüm uzay cisimleriyle iletişimini koparacak kadar uzaklaşmış ve bu yüzden TV yayını yerini karıncalı bir statik akışına bırakmıştı. Odanın içindeki bu tek ışık kaynağı, güçsüz bir akisle Dainsleif'in iki yanında uzanıp sessizce uyumakta olan delikanlıların suretlerini aydınlatıyordu. Bir yanında Diluc; nihayet bacaklarını hissedebiliyor olmanın rahatlığıyla onları kucaklamış halde koca bir bebek gibi iç geçirerek yatıyordu. Diğer yanında ise Efendi Alberich bacaklarını Dainsleif'in bacaklarına dolamış, tüm ağırlığını da onun üstüne yığmıştı. O kadar derin uyuyordu ki göğsünün iniş kalkışları belli bile olmuyordu.

Zavallı Dain gerçek karabasanın kabusları mı yoksa efendisinin ağırlığı mı olduğunu kestiremese de, ikisinden de güçbela kurtulabildiği aşikardı. Genç adam efendisinin önce bir kolunu vücudundan kurtardı, sonra da yavaşça diğerini. Adamın başını nazikçe göğsünün üzerinden kaldırıp yastığa yatırırken Kaeya yutkunup ağzını bir şeyler yiyormuş gibi dalgın dalgın şapırdattı. En sonunda belinden aşağısını ahtapot gibi saran bacaklardan kurtarmaya çalışırken Kaeya homurdanıp yine kolunu adamın beline attı ve kendine doğru çekti. Bu sırada uykuyla karışık anlamsız saçmalar mırıldandı.

"Nsınız diye kurfladım. Onlu değil mi?"

Dainsleif gözlerini kısıp gülümser bir edayla alt dudağını ısırdı.

"...Ne dediniz efendim?"

"Onlu dedim ya..." Kaeya iç geçirip yeniden ağzını şapırdattı. "Kurflandı."

Dainsleif efendisinin elini tekrar yanına uzatırken uykusunda daha ne kadar saçmalayabileceğini test etmek için onunla konuşmaya devam etti. Uyanıkken saçmaladığına çok kez şahit olmuştu fakat böyle bir şey ilk kez başına geliyordu ve bunu belgelemeden salıvermeye hiç niyeti yoktu.

"Öyle mi? Ne kadar kurflandı?"

Kaeya bu soruya cevap vermedi. Anlaşılan yeniden uykuya dalmıştı. Dainsleif hayal kırıklığına uğradı. Çünkü biraz daha devam edecek olsaydı bu konuşmaları kayıt altına alıp, efendisi uyandığında ona dinletmek istiyordu.

Sonunda bacaklarından da kurtulup yataktan kalkmak üzere olan Dainsleif, Kaeya'nın bir kez daha elini yatağa vurup parmaklarına dokunmasıyla esareti altında kaldı.

"...Gitme." dedi uyuşuk bir sesle biricik efendisi. Dainsleif bu isteğe acı tatlı gülümseyip sessizce yataktan kalktı ve kendi odasına, eski bir dostunu ziyarete gitti.

Bu eski dostu, gizli dolabının karanlığında her zamanki fosforuyla parlıyordu. Dainsleif şişeyi kaptığı gibi odanın penceresinin kenarına oturup dışarısının sonsuz karanlığını seyretti. Şişenin kapağını açmadan önce dışarıda belli belirsiz göz kırpan hayalet ışıklara yüzünde tek bir ifade kırıntısı olmaksızın baktı. Acı verici anılarının el ele verip boğazını sıktığı kabuslarını zihninden alkolsüz kovup kovamayacağını ölçtü. Fakat ne kadar direndiyse de kendi çabasıyla bunu başaramadı. 

Fosforlu şişe ona yardım etmek için avucunun içinde sabırsızca kıpırdandı. Şişenin kapağını açıp birkaç yudum aldıktan sonra endişe duyduğunu kendinden bile sakladığı tüm o düşünceler yavaş yavaş bulanıklaştı. Ancak yeterli değildi. Birkaç yudum daha aldı. Onu paniğe sürükleyen, kulaklarını sağır eden tüm o sessiz gürültü kademe kademe silindi gitti. Birkaç yudum daha. Sonra, kabuslarını süsleyen acı verici tecrübeler yok oldu gitti. Ve birkaç yudum daha. Kendisini geri isteyen deli adamın sırıtan koca ağzının görüntüsü buğulanıp karanlığa karıştı.

Balık İstifiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin