Bölüm 14

108 12 1
                                    

Uyarı: cinsellik

Asteroidin atmosferini çevrelemiş sabırsızca gürüldeyen kara bulutlar, karanlık hastane odasının balkonundan içeriye sinsi rüzgarlar üflüyordu. Odaya dalan serinlik Kaeya'nın hızla inip kalkan göğsünde geziniyor, titreyen karnında yol yol inen ter damlalarıyla birlikte kasıklarına iniyordu. Dudaklarından sayıklarcasına süzülen inlemelerinin arasında yutkunup derin soluklar alıyor, bakışlarını indirip kalçalarına çevirdikçe utançtan yerin dibine girecek gibi oluyor fakat bu onu daha çok azdırıyordu.

Bunca zamandır ister sıkıntıdan olsun ister yalnızlıktan, Efendi Alberich sürekli uşağını sıkıştırıp yoldan çıkaran taraf olurdu. Kimi zaman bunu duygu sömürüsü yaparak elde ederdi, kimi zaman ise şişenin dibini görüp ona musallat olarak. İki türlü de Dainsleif sırf çenesinin kapanması için bu dileğini yerine getirir ve ertesi gün aralarındaki şey hiç yaşanmamış gibi hayatına kaldığı yerden devam ederdi. Genç efendi bu davranışını çekingen biri oluşuna bağlardı. Şimdi ise yaşadıklarını, uşağının azgın bir iblis tarafından ele geçirilmiş olması dışında hiçbir şeye bağlayamıyordu.

Dain Kaeya'yı arkasından kucaklamış, efendisinin rahat edebilmesi için bacaklarından birini nazikçe kaldırmış ve onca zahmete rağmen derin bir şehvetle içine girmişti. Kalçasını nazikçe fakat hızlı bir ritimle ittirirken efendisini sıkıca kucaklıyor, boynuna ateşli soluklar üflüyordu. Kaeya zihninin uyuştuğunu hissediyor, şimşek misali çakan zevk dalgalarıyla ara ara kasılıp yüksek sesle inliyordu. Ağırlaşan kalbi sanki genişleyip tüm vücudunu sarmış, onu zangır zangır titretiyordu. Derin bir soluk alıp hafifçe başını arkaya çevirdi ve Dain'le göz göze geldi. Genç adam da en az onun kadar terlemiş, soluk yüzü kıpkırmızı olmuştu. Başını çevirir çevirmez efendisini boş çevirmemek için dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı ve mırıldandı.

"Yoruldun mu?"

Kaeya çekinerek gözlerinin içine bakarken başını sağa sola salladı. Dainsleif yavaşlayıp soru soran bakışlarla efendisine baktı.

"Pozisyon değiştireyim öyleyse."

"İki aylık ömrün kaldı da ondan mı yapıyorsun bunları?"

Dainsleif efendisinin bu sorusuna hafifçe güldü.

"Beni böyle oyaladığına göre çok mühim bir şey olmalı."

"Çok mühim bir şey değil."

"Öyleyse neden kıçına cin kaçmış gibi davranıyorsun?"

Dainsleif sokulup Kaeya'nın boynuna tutku dolu bir öpücük bıraktı. Kaeya gıdıklanıp omzunu kaldırarak onu uzaklaştırmaya çalıştı.

"Efendimi memnun etmek istemiş olamaz mıyım?"

"Ben emretmeden? Pek huyun değildir Dain."

"Hoşuna gitmiyor mu? Durmamı mı istersin?"

Kaeya başını sağa sola salladı.

"Yarın. Söyleyeceğine söz ver."

Dainsleif efendisinin titreyen bedenini nazikçe tutup yatırdı ve üzerine tırmanıp dudaklarına uzun, ateşli bir öpücük bıraktı. Bu sırada eli yeniden sertleşmeye başlamış erkekliğini okşamakla meşguldü. Dainsleif dudaklarının arasında inleyen efendisine gülümseyip vereceği sözün üzerini tatlı kelimelerle örttü.

"Hayatımda gördüğüm en mükemmel varlıksın."

Bu cümle her ne kadar tesiri yokmuş gibi görünse de aslında Kaeya için en vurucu darbe niteliğini taşıyordu. Okuyucularımızın bunu daha iyi anlaması için hayal güçlerini birazcık kullanmaları yeterli olacaktır. Dainsleif'in elinde altın bir anahtarla Efendi Alberich'in en derin sırlarını ve zayıflıklarını sembolize eden kapılarla dolu bir koridorda son derece kendinden emin hatta biraz da kurnaz bir edayla yürüdüğünü farz edelim. Siyah, parlak ayakkabılar neredeyse dans ediyormuş gibi ahenkle ilerliyor. Gidecekleri yolu iyi biliyorlar. Bir adım, iki adım, üç adım... Ve Dainsleif nihayet bir kapının önünde duruyor. Kapı gizlenmek ve belki de sonsuza dek hiç keşfedilmemek için siyaha boyanmış, fakat anahtar deliği fark edilmek için çırpınırcasına altın renkte parlıyor. Dainsleif yüzünde sinsi bir gülümsemeyle eğiliyor ve elindeki anahtarla kapıyı şak diye açıyor.

Balık İstifiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin