Bölüm 10

117 15 7
                                    

Ertesi sabah hastane her zamanki gibi randevu günleri gelip çatmış hastalardan oluşan huzursuz bir kalabalıkla çevriliydi. Gui'nin binadan içeriye yönlendirdiği azgın kalabalığın bir çoğu daha beş dakika dolmadan küfrederek binadan çıkıyor, kalan azınlık ise tedavi yöntemlerini gördükten sonra geldiklerine pişman oluyor ve geri dönüyorlardı. Geri dönmelerindeki sebep katiyen Doktor Baizhu'nun kabiliyetsiz oluşundan değildi. Hiç şüphesiz Baizhu evrenin en iyi doktorlarından biriydi. Buna kanıt olarak seneler önce evrenin bir başka deha doktorlarından kabul edilen Bay Dottore'yle en iyi homunculusu yapma iddiasına tutuşmaları gösterilebilirdi. Herkesin gözü önünde Bay Dottore'nin homunculusu kendi kendini yiyip bitirirken, Doktor Baizhu'nunki acı içinde varlığına lanet eden bir şiir okumuş ve haykırarak veda ederken uzuvlarını tek tek koparıp olduğu yere estetik bir biçimde yığılıvermişti. Zamanında tıp (Ve simya? Hatta ve hatta cadılık!) evrenine büyük bir damga vuran bu olay çok tartışılmış ve tıp bireylerinin Dottore savunucuları ve Baizhu aşıkları olarak ikiye ayrılmasına sebep olmuştu.

Fakat buna rağmen neden doktorumuzun bu denli korkulan bir isim olduğunu merak ediyor olmalısınız. Sorunun cevabı, Bay Alberich'in de sabırsızlıkla beklediği tedavi seansından hemen önce ortaya çıkacaktır. Efendi Alberich, eski dostunun hünerlerinden hiçbir zaman şüphe etmemişti (Belki biraz.) ve Diluc'un uzuvlarını geri kazanması hususunda ona olan güveni sonsuzdu (Sonsuza yakın gibi ama tam değil.). Kesinlikle bu konuda biçare değildi ve bu yüzden de kendini bu şekilde avutmuyordu! Ortadaki tek pürüz, dostunun biraz paragöz olmasıydı ancak onu da Gluposti'de başvurduğu yöntemlerin izinden giderek bir şekilde çözmeyi, çözemese bile bir nebze azaltmayı planlıyordu.

Doktor hastanenin süslü bahçesinde diz çökmüş, kızını öpücüklerle yolcu ederken hemen yakınlardaki bir çardakta açık havanın keyfini çıkararak kahvaltı etmekte olan Kaeya, dostunun şefkat dolu gözlerine bakıp gülümsedi. Ardından Dainsleif'in sırtında gezinen elini kıvrak bir hareketle yukarı doğru bastırıp uşağının engin bir çırganış içinde inlemesine sebep oldu. Efendisinin kemikli parmaklarının arasında sıkışıp rahatlayan kasları Dain'in yüreğini huşuyla doldurdu, yanakları al al oldu.

"Bu yatak seni mahvetmiş Dain. Şuraya bak, sinirlerin balon gibi şişmiş."

Dain efendisine cevap olarak başını sallarken bir kez daha inledi. Sabahın kör vakti Gui tarafından uyandırılmışlar, özel banyolarda temizlenmişler ve gemiden kurtarılan kıyafetlerini giyinip kuşandıktan sonra kahvaltı için bahçedeki çardağa yerleştirilmişlerdi. Doktor Baizhu bu jestiyle her ne kadar misafirperver bir ev sahibi tablosu çizse de aslında bunu yapmaktaki tek amacı tamamen bu ortalık karıştırıcı tayfanın ayak altında gezinmesini engellemekti.

Sırtına iki hafif pat patla masajının bittiğini haber veren Kaeya, zengin bir yiyecek yelpazesiyle donatılmış kahvaltı masasından bir kara zeytin alıp ağzına götürürken yanlarında ruh gibi oturmuş, elindeki paskalya çöreğini kemirmekte olan Diluc'a baktı. Üzerinde yine Kaeya'ya ait uzun, penye bir gecelik vardı ve tam göğüs kısmında kalp içinde 'acı benim göbek adım' yazılıydı.

"Psst. Hey Luc. İyi misin?"

Diluc cevap olarak yalnızca başını salladı. Tedavi seansı yaklaştıkça ruhani dinginliğini tamamen yitirecek raddeye gelmiş, etrafında olanlara karşı tepkisizleşmişti. Başına geleceklerinin belirsizliğinin üzerinde yaptığı baskı onu bir tavşandan daha ürkek hale getirmişti. Şöyle bir düşünüldüğünde, Bay Ragnvindr'in uzuvlarını kaybedip vücuduna zorla dikilmiş bir balık kuyruğuyla ucube pazarında satışa çıkarılmış olması, onu bekleyen tedavi sürecinden çok daha korku vericiydi ancak bu mevzu çoktan geride kaldığı için acılarını unutmuş ve bu mevzu onun için neredeyse önemsiz hale gelmişti. Yine de gizemini koruyan bu mevzu hala Bay Alberich'in içinde büyük bir merak uyandırıyordu ve tedaviden sonra bunun mutlaka konuşulması gerektiğini düşünüyordu.

Çok geçmeden çardağa yaklaşan Gui/Zhongli ikilisi Diluc'un zangır zangır titreyip Kaeya'nın koluna yapışmasına sebep oldu. Zhongli'nin suratı dünkü 'ayıltma' olayından dolayı şişip morarmıştı, burnunun üzerine Qiqi'ye ait olduğu bariz kuş desenli yara bantları yapıştırılmıştı. Gui ise kollarını her zamanki bilmiş edayla birbirine bağlamış, Zhongli'den bulaşıcı hastalığı varmışçasına uzak duruyordu. Çardağın dibinde durup Bay Alberich ve tayfasını selamladı.

"Merhaba beyler, kahvaltınız bittiyse sizi doktorun ofisine alalım. Doktor bey küçük hanım eve dönmeden bu işi halletmek istiyor-"

"Bitmedi." diye öne atıldı Diluc. Kaeya adama bakıp kolunu sıkan elini hafifçe sıvazladı.

"Yapma böyle Diluc. Aşı olmamak için kaçan sümüklü veletler gibisin."

"Aşı yaptırmayacağım Kaeya. Vücudumu ikiye bölecekler. Yine canımı yakacaklar."

"Sana ait olmayan bir parçayı alacaklar sadece. Diş çektirmek gibi düşün! Düşmekte geciken süt dişini hatırlıyor musun?"

Diluc kabuslarının baş kahramanı olan çocukluk travmasını elbette hatırlıyordu. Sürekli sallanıp genç adama on iki yaşına kadar musallat olan o sinir bozucu diş, Kaeya'nın üzerine atlayıp bir pense yardımıyla zorla çektikten sonra çöpün dibini boylamıştı. Sonrasında paslı penseden diş köküne yerleşen iltihap, uzun süre Diluc'un acı içinde kıvranmasına sebep olmuştu. Bu eski 'güzel' anıyı hatırlamak Diluc'a yardımcı olmamakla kalmayıp gözlerini boncuk boncuk yaşlarla doldurdu, kızaran burnunu içli içli çekip başını salladı.

"İstemiyorum... Öldür daha iyi..."

Gui hastayı sakinleştirmek için bir adım öne çıkıp yanlarına yaklaştı.

"Bay Ragnvindr, doktor beyin teknikleri acısızdır. Bu konuda sizi temin ederim. Seans sırasında küçük bir sızı dahi hissetmeyeceksiniz. Söz veriyorum."

Kaeya küçük bir çocuğu eğliyormuş gibi gülümseyip Diluc'u hafifçe dürttü.

"Bak, gördün mü? Hiçbir şey olmayacakmış."

"Sahi mi?"

Kaeya bundan emin olamasa da başını salladı ve adamın kulağına mırıldandı.

"Güçlü ol. Sen neleri atlattın. Küçük bir operasyonu mu atlatamayacaksın?"

Bunu duymasının ardından yanakları gözyaşlarıyla ıslanan Diluc yutkunup hafifçe başını salladı. Ardından Kaeya'nın ellerini tutup soluklana soluklana mırıldandı.

"Kaeya... gitmeden sana söylemem gereken bir şey var... Bu hale gelmemin sebebi..."

Kaeya daha fazla operasyon öncesi buhran konuşması duymak istemediği için genç adamı dudaklarına bıraktığı cesaretlendirici bir öpücükle susturdu.

"Bunu iyileştikten sonra konuşacağız. Hatta gülüp dalgasını geçeceğiz. Sonra intikam için kılıçlarımızı bileyeceğiz. Anlaştık mı?"

Diluc, adamın gözlerinin içine bakıp tuttuğu soluğunu yavaşça bıraktı. Kaeya'ya sıkı sıkı sarılıp sakinleşmek için biraz daha ağladı.

Balık İstifiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin