Doktorun amacına ulaşmasıyla arasındaki tek engel şeffaf bir cam paneldi artık.
Doktor Baizhu da, tıpkı Efendi Alberich gibi, Dainsleif'in onlarca bomba tarafından yok edilişine şahit olmuş olsaydı, buradaki varlığına asla ama asla inanmazdı.
Ancak o buradaydı, hala hayattaydı. Bedeni, hareket etmesini engelleyen kalın kablolar ve elektrikli bantlarla hücrenin duvarına sabitlenmişti belki. Ama hala nefes alıyordu. Ve gözlerinin içinde çılgınca bir oraya bir buraya dönen göz bebekleri, ruhunun öfkeyle dolup taştığını bağırıyordu. Vücudunu harekete mani olan onca engele rağmen hala hücresinden kaçıp özgür kalmak için tüm gücüyle çırpınıyordu.
Ruhunun derinliklerinde arzuladığı özgürlük ve mutluluk duyguları, Gluposti'de yıkık bir geminin içinde hayallerden bir dünyanın esiri olmuş olabilirdi. Ve ne yazık ki Dainsleif henüz bunun farkında değildi. Bu durumda, yok yere gösterdiği tüm bu çabalarla kardeşlerinden farksızdı.
Ancak umut, eriyip gideceğini bile bile tüm gücüyle etrafını aydınlatan bir mumun aleviydi. Dainsleif bunu bir insan olmasa dahi bir çok insandan daha fazla hissediyordu.
Baizhu, Dottore tarafından yüzünde alaycı bir ifadeyle izlendiğinden bihaber, ellerini hücrenin camına yaslamış, Dainsleif'i acımayla karışık bakışlarla seyretmekteydi. Dudaklarını aralayıp alçak bir ses tonuyla mırıldandı.
"Bu... hastaneme gelen o homunculus, değil mi?"
"Evet. Kendi benliğini kazanmaya en çok yakınlaşan eserim, Dainsleif." dedi Dottore sesinde duyduğu gururun emaresi ile. "Yaratıldığı ilk günden bu yana etrafında olan her şeyin farkındaydı. Her bir değişkeni analiz ediyor, belleğine kaydediyor, tüm olasılıkları gözden geçirip hepsini içinde depoluyor. Fakat günün sonunda kendi istediğini yapıyor. Bir homunculus! Kendi isteğiyle hareket ediyor!"
"İnanılmaz." Baizhu, kendisiyle göz göze gelmesi için içten içe yalvarırcasına duvarda çırpınan genç adama gözlerini kırpmadan bakmaya devam etti. O sırada Dottore konuşmaya devam ediyordu.
"Gerçi, bu kadar otonom bir varlık olması başına çok bela açtı. Sana geldiği zaman çoktan en derin boka batmıştı. Benden kaçtıktan sonra kendi isteğiyle yeni bir efendi edindi. Hatta, senin şu otlakçı arkadaşlarından biri. Neydi adı..."
"Alberich. Kaeya Alberich."
İsmi bahsedilir bahsedilmez Dainsleif başını kaldırıp hücreden dışarıya baktı. Kan çanağına dönmüş gözleri işte o an Baizhu'nunkilerle buluştu. Zavallı Dain tanıdık bir yüz görmenin verdiği yoğun duyguların eşiğinde gözyaşlarına engel olamadı. "Nihayet..." dedi içinden, "Nihayet. Buradan kaçış biletim." Gözyaşları yanaklarından damla damla inip çenesinde birikirken çaresiz bakışlarla Baizhu'dan yardım istedi.
"Aah, gördün mü bak! Seni tanıdı." dedi Dottore.
Baizhu, olağan dışı bir tepki vermemek için yüzünde en ufak bir mimiğin bile oynamamasına gayret gösteriyordu. Dottore'nin imasına karşılık bile vermedi. Ne olursa olsun Dainsleif için burada olduğunu belli etmemeliydi. O an yapacağı herhangi bir yanlış hareket her şeyi mahvedebilirdi. İfadesiz bakışlarını çevirip yanındaki adama baktı.
"Peki ne oldu ona?"
"Yeni efendisine aşık olup onu korumaya çalışırken kendini havaya uçurttu. Büyük hayal kırıklığıydı. Sonra, ziyan olmasın diye verilerini toplayıp eve geri getirdim."
"Verilerini mi topladın? Ama nasıl?"
"Yarattığım her homunculus verilerini içinde tutan bir kalple doğar. Gemilerimizin kara kutuları gibi düşünebilirsin bunu. Kalpler gördüğü, duyduğu, dokunduğu ve hatta hissettiği her şeyi oraya kaydeder. Bu yüzden bu kalbi bulmak benim için çok önemliydi. Onca tecrübe boşa giderdi yoksa! Neyse ki fazla sorun yaşamadan Dainsleif'i yuvasına geri kavuşturdum. Baksana, nasıl da mutlu şimdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balık İstifi
Fanfiction[dainkae/ luckae] [sci-fi] [absürt] [+18/gore] [smut] Genshin Impact hayran kurgusu. Kaeya Alberich, sadık hizmetkarı Dainsleif ile can sıkıntısından gezegenden gezegene seyahat eden ve gözüne çarpan nadide parçaları biriktiren şımarık bir koleksiyo...