Bölüm 26

42 8 7
                                    

Bayan Hina solgun sarı ışıklar ve alkışların kucağında salınarak, dudaklarından şarkısının ilk sözleri dökülürken sahneye indi. Herkes nefeslerini tutmuş, büyük bir sükunet içinde bu muhteşem sanatçının şarkısını dinlemekteydi. Kaeya, Dainsleif'in elini sıkıca tuttu ve "İşte çıktı..." diye fısıldarken gözlerini sahneye kilitledi. Bayan Hina şarkısına başladı.

"Zavallı bir ruhtum ben
Balçığın içinde sürünen
Ne şeklim vardı ne kabuğum
Ne de yolum vardı çizilen
Anlatayım bir bir size
Nasıl battığımı
Dibi gören çıkamaz yüzeye
Nereden mi biliyorum
Oradan bakıyorum
Ulaşılmaz gökyüzüne"

Genç adam salınarak salıncağından indi ve etrafında dönüp katlanan elbisesinin içinde zarafetle yere yığıldı. Sahnenin ışıkları sadece ve sadece onu aydınlatıyordu şimdi, tüm gözler onu seyrediyor, tüm kulaklar hikayesini dinlemek için can atıyordu. 

Bayan Hina elini yavaşça kaldırıp üzerine vuran ışığa doğru siper etti ve şarkısına kaldığı yerden devam etti.

"Bir zamanlar topraklarıma
Güneşler doğardı
O topraklarda neşeli kuşlar
Söylerdi şarkılarını
Batırdılar güneşimi
Denizlerde boğdular
Bütün şarkılarımı
Aldı götürdü fırtınalar
Tüm hayatımı ve tüm neşemi

Kim çaldı söyleyin! Kim?!"

Bayan Hina'nın şarkısı tüm kalabalıkta olduğu gibi Efendi Alberich'in yüreğinde de kimliksiz duyguların yeşermesine sebep olmuştu. Gösteriyi izlerken şarkının sözlerini kendi hayatıyla bağdaştırdı ve ansızın duygulandı. Bayan Hina'nın ıslak, hüzünlü bakışları boğazında geçmiş anılarının birikmesine sebep oldu. Ailesinin silik imgeleri gözlerinin önünden geçti. Artık çok uzaklarda kalmış olan dertsiz güzel günlerin acı hatırası genç adamın göz pınarlarında birikti. Aynı soruya kendisi de cevap arıyordu. Sahi, kim çalmıştı gençliğini; yaşanabilecek tüm o ihtimalleri, tüm o hayalleri, gelecek planlarını, hayat çizgisini kim karalayıp yok etmişti?

Bayan Hina şarkısına devam etti:

"Bazen elinden gelmez
Bilmezsin başına geleni 
Kurtaramazsın ne kendini
Ne de canından çok sevdiklerini

Fakat ağlama, sil o ıslak gözlerini
Sular çekilecek
Dolduracak yeni anılar yerini
Güçlü ol, korkma
Saracaksın kalbini
Güneşler yeniden doğacak
Şakıyacak kuşlar yeni melodisini"

Bayan Hina bu dizeleri söylerken yavaşça, çok ağır ve zarafet dolu hareketlerle düştüğü yerden kalktı. Sanki bir batağa saplanmış da kurtulmak için canla başla çabalıyormuş gibi, önce bir dizini yere vurdu, sonra diğerini. Sonra elini uzatıp havada görünmez bir eli kavrıyormuş gibi tutundu ve yavaşça ayağa kalktı. Saçlarının bir kısmı yüzüne döküldü, elinin tersiyle saçlarını geriye atıp gözlerini sahnenin en gerisine, barda kendisini izlemekte olan Kaeya'ya çevirdi. Kaeya kendisine çevrilen bu alevli bakışların tesiri altında zorlukla yutkundu. Ne kadar tutmak için çabalasa da biriken gözyaşı, yanaklarının birinden çekingence akıp düştü.

O sırada müzik yavaşça sona erdi ve salon alkış kıyamet inledi. Bayan Hina gülümseyip başını çevirdi ve kendisini alkışlayan seyirciyi defalarca eğilerek selamladı. 

*****

Bu sırada Jean ve Diluc hararetli bir tartışmanın en derin noktasındaydılar. Öfke, Diluc'un yüzünde alevler resmediyordu. Bir elini yumruk yapıp makyaj masasının üzerine koymuş, gözlerini kırpmadan Jean'in yüzüne bakıyor, söyleyeceklerini dinliyordu.

"Kral Alberich, o aç gözlü ihtiyar, kendini beter bir batağa sokup ardından bizi de sürükledi. Teyvat'ın tek hakimi olabilmek için dış güçlerle iş birliği yaptı. Fakat dost sandıkları onu arkasından vurdu."

"Buna inanamıyorum. Nasıl olur... Bunu bize nasıl yapar?"

Jean iç geçirip bir süre Diluc'un yumruk yaptığı eline baktı. Ardından konuşmaya kaldığı yerden devam etti.

Balık İstifiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin