Bölüm 41

31 4 1
                                    

Neticede hayatları paramparça olmuş kahramanlarımız, ister kendi iradeleriyle olsun ister olmasın, yapılan seçimler sonucunda sürüklendikleri görünmez zindanların içinde hapsolmuşlardı.

Diluc Ragnvindr, taht uğruna kendini içinden çıkılamaz bir durumun içine sokmuştu ve onu kurtaracak kimse yoktu.

Dainsleif, eski efendisi tarafından bir kez daha sonu gelmeyen korkunç deneylerin baş kahramanı yapılmıştı ve bu sefer oradan kaçacak gücü (henüz) yoktu.

Kaeya Alberich ise deliliğinin esiri olmuş, kaçıp reddetmek yerine onu kabullenmeyi seçmişti.

Ancak bunu değiştirebilecek bir kişi vardı. O da gemisiyle birlikte Snezhnaya'ya doğru son sürat yaklaşıyordu.

Baizhu gemisini ölü görünüşlü gezegene sokmakta hiçbir sorun yaşamadı. Gemisiyle sert fırtınaların kucağında savrula savrula karaya inerken kimse ne amaçla geldiğini sorgulamadı. Daha doğrusu, hattın diğer ucunda sorgulayacak kimse yoktu. Muhtemelen ya açlıktan ya da soğuktan ölmüşlerdi.

Gemi yavaşça ve dikkatlice süzülerek indi ve aracın etrafı anında kar fırtınasının savurduğu beyaz bir örtüyle kaplandı. Daha önce de burada bulunmuş biri olarak Baizhu tüm bu zor hava koşullarına alışıktı. Vücudunu içten ısıtmalı kıyafetlerle sıkıca sarmış, gemisini istediği an kalkış yapacak şekilde programlanmıştı. Uzun süre kalmayı planlamıyordu. Rakibinin zayıf noktasını biliyordu ve tam da bu noktaya saldırarak onun dikkatini dağıtacak, Dainsleif'le ilgili bilgi alacak ve onu geri getirmenin bir yolu olup olmadığını öğrenecekti.

En azından arkadaşını tamamen delirmenin eşiğinden kurtarabilecek bir çözüm yolu bulmadan geri dönmek istemiyordu. Hiç de etik bir durum olmasa da, Dainsleif'in bir kopyasının yapılmasını isteyecek kadar ileri bile gidebilirdi. Sonuçta yıllar içinde Kaeya'yla ilgili öğrendiği bir şey varsa, o da arkadaşının yıllar boyu hissettiği sevgisizliğin sonucu olarak bir şeylere çok çabuk bağlanıyor olduğuydu. Tamamen farklı bir kalbe sahip olsa bile, Kaeya'nın tamamen Dainsleif'e benzeyen bir homunculusu sonsuza kadar reddedebileceğine ihtimal vermiyordu.

Doktor Baizhu ne kadar bunu iyi niyetle düşünüyor olsa da neticede bu korkunç bir fikirdi. Ancak onu bu fikirden caydıracak hiçbir sebep yoktu. Kafasının içinde bu fikir tamamen mantıklı ve çözüm odaklıydı.

Neyse ki bu planı hayata geçirmesine gerek kalmayacaktı.

*****

Baizhu gemisinden dışarıya adım atıp etrafına bakındı. Issız bir buz çölünün tam ortasında, etrafı yüksek duvarlarla çevrili, geometrik şekillerin üst üste binip oluşturduğu gri renkli, betondan devasa abstrakt bir binanın önünde duruyordu. Duvarların içindeki bu binaya gelene kadar alanın içinde altından su akmayan amaçsız köprüler, içi toz ve küf bağlamış boş dükkanlar, içinde hayaletlerin cirit attığı parklar ve daha niceleri bulunuyordu. Yapı adeta surlarla çevrili özerk bir kent gibiydi.

Baizhu yapıyı çevreleyen duvarlara doğru adım adım ilerledi. Esen sert rüzgarlardan dolayı hareket etmesi bir hayli zordu. Yaklaştıkça binaların soluk sarı ışıklarla aydınlanıyor olduğunu gördü. Fakat etraftan çıt çıkmıyordu. Sanki yapı tamamen terk edilmiş bir ölü şehirdi. Fakat Baizhu yaklaştıkça kulaklarına çeşitli motor uğultuları ilişti. En azından bunu, içeride hayatın olduğuna dair bir işaret olarak alabilirdi.

Yapının girişi olduğu tepesindeki tabeladan belli olan açıklığa ilerledi. Küflenmiş devasa tabelanın üzerinde sökülmüş harflerle "Zandikli Kenti'ne H_ş Ge_din_z." yazıyordu. Baizhu yapının ismine bakıp tiksintiyle yüzünü buruşturdu ve girişte bulunan güvenlik kabinine yürüdü. Her ne kadar ısıtmalı kıyafetler giymiş de olsa ayakları şimdiden soğuktan uyuşmaya başlamıştı. Bu yüzden daha fazla ilerlemeden önce bu kabinde biraz ısınmayı planlıyordu.

Balık İstifiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin