2.BÖLÜM
"Bilinmez Toprakların Dört Şehri"
Günün ilk ışıklarında başlayan yolculuğumuzun öğlen sıcağı ensemize vurmadan sona ereceğini düşünecek kadar saftım. Kollarıma ve sırtıma yapışan elbisem bedenimi sırılsıklam ederken yanıldığımı daha iyi anlıyordum. Üstelik tek sorunumuz yalnızca sonbaharda insanı kavurmaya karar veren Güneş değildi. Yirmi dört saattir hiçbir şey yiyip içmemiş olmamız, adımlarımızı kısaltıp seyrekleştiriyordu. Bu, nereye kadar süreceğini bilmediğimiz yolculuğumuzun süresini uzatıyor ve bitmek bilmeyen bir işkenceye çeviriyordu.
"Onca şeyden sonra bir ormanda açlıktan ölürsem Tanrı'yla aramızda hoş olmayan bir sohbet geçeceği kesin." Dedi, Jayce homurdanmaya benzer bir sesle.
Jayce'in sözleri yüzümü gülümsettiğinde kuruluktan çatlayan dudaklarım acıdı. "Bahsettiğin Tanrı Phersa'ysa, pek umurunda olduğunu sanmıyorum."
"O veya oğulları. Kehanet sevdiğimi kurtarsa bile onlara karşı bitmeyecek bir öfkem olacak."
Afel ve ben sessiz kalsak da Jayce'in öfkesini paylaşıyorduk. Kehanetin hayatını yerle bir ettiği kişiler olarak bu konu, ayrı düşmemizi imkânsız kılıyordu.
"Yine de yüzüğün beni bulmasından şikayetçi değilim."
Başımı çevirip Jayce'e baktığımda gözünü ileriye dikmişti ancak bakışları zihnindeki bir resme bakıyordu. "O olmasaydı Holly'i bulamazdım."
Zindanda Holly'in söylediklerini hatırladığımda, bildiklerimin yalnızca bana ait kalması gerektiğine karar verdim. Holly sonradan fikrini değiştirmiş olsa bile Jayce, sevdiği kadının bir zamanlar kendisini öldürmeyi planladığını bilmemeliydi.
"Ben yüzükle ilgili ne düşünmem gerektiğini bile bilmiyorum." Dedim, boşluğa konuşurcasına.
"Aileni bulman için elindeki tek şey o," diye hatırlattı, Afel.
"Ama idam edileceğim sırada ailemin bu yüzüğü benden önce bulduğunu gördüm."
Afel ve Jayce hızla başlarını çevirip bana baktığında gergin bir şekilde nefesimi dışarı verdim. "Annem onu elinde tutuyordu. Henüz parmağına takmamıştı ama onu vermeye niyeti yoktu. Eğer o ya da babam yüzüğü takmışsa..."
"Luna!" diyerek hiddetle araya girdi Afel.
Aniden yükselen sesi karşısında irkilerek bakışlarımı yeri kaplayan dallardan ve yapraklardan alarak ona çevirdim.
"Ne yapayım? Endişeleniyorum!" diye çıkıştım olduğum yerde kalmışken. Ancak başımı çevirdiğimde ikisini benden birkaç adım geride buldum. Kaşlarım çatıldı ve gözlerim yüzlerindeki gergin ifadeyi incelemek üzere dikkat kesildi. Ancak bakışları bende değil, başımın hemen üzerindeki bir noktaya sabitlenmişti. "Neler oluyor?" diye sordum, tedirgin sesimle. Onları böylesine şaşkınlığa uğratan şeyi görmek için başımı çevireceğim sırada, "Yavaşça bu tarafa gel." Dedi, Afel. "Çok yavaş."
Aldığım talimatla kalbim korkuyla çarpmaya başladı. O bunları söyleyene dek sakinken şimdi bacaklarımın titrediğini hissediyordum. Artık arkamda uzaklaşmam gereken bir şey olduğunu biliyordum.
"Pekâlâ. Durum ne kadar kötü?" diye sordum bir adım atarken.
"Yeterince uzaklaşırsan hiç de fena değil." Dedi, Jayce.
"Aslan veya kaplan, değil mi?" diye sordum titremeye başlayan sesimle. "Belki de puma. Ateş yakmamıza rağmen gece boyunca tek bir vahşi hayvan saldırısına uğramayışımız şansaydı. Her şey buraya kadarmış. Açlıktan ölemeden bir yırtıcıya öleceğim demek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evrenin Sınırında | 2. Düzenlenecek
Science Fiction• Wattys 2022 Yarı Finalisti • İlk kitap tamamlandı. İkinci kitap düzenlenecek.• Aşağıda duyduğuma benzer bir tıkırtının artık çok ama çok yakınımdan geldiğini işittim. Bedenim şimşek çakmışçasına titredi ve titrek nefesim odanın içerisinde son kez...