2.11: Her Yerde Bir Parça

327 49 60
                                    


Bölüme başlamadan önce oy sınırımız için yıldıza tıklamayı unutmayın. :)

***

 ♫ Daylighy - David Kushner  ♫

11.BÖLÜM

"Her Yerde Bir Parça"

İnsanın zihninde taşıdığı acılar, zaman geçtikçe ruhu zehirler. Bundandır ki insanlar gözyaşlarını akıtarak acılarını içinden söker. Ancak insanlar en önemli şeyi, diğer tüm beyaz anılar gibi unutmuştur. Bebekler daha gözlerini bile açamadan aldıkları ilk nefeste hayata ağlayarak başlıyordur. Belki de varlığımız bütünüyle acıdan ibarettir ve zehirlenmemek bizler için bir seçim değildir; Tanrı'nın bizim için hiç de büyük planları yoktur ve bizler yalnızca nefes alıyor, besleniyor ve uyuyoruzdur.

Yüzüğü taktığım o geceden beri inandığım her ne varsa elimden yitip gitmişti. Geçmişte aklıma düştüğünde dahi bana bir günahkâr gibi hissettiren bu düşünce niçin şimdi diğer her şeyden daha gerçekçi geliyordu?

Phersa'nın çocuklarına bıraktığı birer armağan olmak dışında bir amacımızın olmadığını bilerek hayatıma devam edemeyeceğimi biliyordum. Kaderimde olan kehaneti gerçekleştirmek, aileme ve hatıralarıma kavuşmak dışında, çektiğim ızdırapların bir hiçten ibaret olmadığını bilmek, bu yolculuğa devam etmemin bir diğer sebebiydi.

Şimdi zihnimdeki acıların değil de bedenimdeki acıların eşliğinde, kanımda akan zehrin etkisiyle yatağımda kıvranırken yaşamaya devam edebilmek için düşünebildiğim tek şey buydu.

Kenetlediğim dişlerimin arasından bir inilti koparken Afel, elimi daha sıkı kavradı. "Güzelim?" diye sayıklıyordu başucumda. Ona yanıt verememek hissettiğim acının üzerine çaresizliği de ekleyerek daha katlanılmaz bir hal aldı.

"Ne olursun dayan," diye konuşmaya devam etti, Afel. "Ne olursun, sevgilim."

Gözlerimi yumdum ve dudaklarımın arasından kaçan bir başka iniltiyle yüzümü buruşturdum. Kemiklerim sızlıyor, her bir eklemim tarifi imkânsız bir ağrıyla varlığımı sorgulamama neden oluyordu. Üzerimde taşıdığım yarayı alalı kaç gün geçtiğinden veya saatin kaç olduğundan bihaberdim. Afel'in güçlükle ağzıma koyduğu yemeğin ne olduğunu veya onu ne zaman yediğimi bile bilmiyordum. Zihnimin orta yerinde yalnızca tek bir kelime vardı ve o da üç harften ibaretti.

Elini, alnıma koydu. Ardından usulca kaydırarak alnıma yapışan saçlarımı geriye attı ve başımı okşadı. Elimi hala bırakmazken, "İyileşeceksin," diye konuştu, bir temenni gibi işitilen sesiyle. "Hepsi geçecek. Çok yakında geçecek."

Birkaç damla yaş gözümden kayarken dudaklarını yanağımdaki ıslaklıkların üzerine bastırdı. Orada kaldığı süre boyunca acıdan kıvranmamak için bedenimi sıktım. Dudaklarını biraz daha fazla hissedebilmek için kendimle savaştım. O geri çekilene dek kıpırdamadım, inlemedim ve hatta nefes almadım. Onu geri çekilmeye zorlayacak hiçbir şey yapmadan varlığıyla huzur buldum. Alevlerin içinde kavrulmaya devam ediyordum ancak yalnız değildim. Çünkü o "geçecek" diyorsa mutlaka geçerdi.

Afel'in dudakları yanağımı terk edene dek odaya birinin girdiğini fark etmedim. Uzun süredir kapalı olan gözlerimi araladığımda gelenin Dakotha olduğunu gördüm. Yaşlı kadın, ağır adımlarla odanın ortasına ilerlerken gözlerini kaçırıyordu. Belki de iyileşeceğimle alakalı söylediklerinde yanıldığı için suçluluk hissediyordu. Belki de yalnızca Afel'in ona doğrulttuğu ölümcül bakışlarından rahatsızdı.

Evrenin Sınırında  | 2. DüzenlenecekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin