12. BÖLÜM
"Yolunda Gitmeyen Yolda Onunla Yürümek"
Üç gündür yapayalnız bir şekilde oturduğum odamın kapısına büyük bir gürültüyle vurulduğunda oturduğum ahşap sandalyeden sıçradım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken, gelen kişinin sesini duydum.
"Luna? Luna, orada mısın?"
Bu sefer korkudan değil ancak özlemle yerimden kalktım ve kapıya koştum. Titreyen ellerimle kilidi açtıktan sonra Afel bir saniye bile beklemeden kapıyı ittirip beni kolları arasına aldı. Düzensiz nefesinin sesini saçlarımın arasında işitebiliyordum.
"İyileşmişsin! İnanamıyorum. Sen... Nasıl olur?" dedi, boğuk bir sesle. Sarılmayı bırakmamıştı.
"Dönmeni bekliyordum."
Başını kaldırdı ve bir adım geriledi. Vücudumu boydan boya süzerken iyi olduğumdan emin olmaya çalışıyordu. "Aşağıdakiler iyileştiğinin haberini vermişti ancak bu kadarını beklemiyordum. Resmen karşımda duruyorsun. İyisin. Oysa beni ayakta karşılayacağını hayal bile etmemiştim," diye konuştu birbiri ardına şaşkınlıkla. "Seni o haldeyken bırakmak hayatımın en büyük işkencesiydi. Ama şimdi iyileştin ya, başka hiçbir şeyin önemi yok."
Gülümsedim ve elimi yanağına yasladım. "Artık benim için endişe etmene gerek yok," diye fısıldadım. Günlerdir iyi olduğumu görmesini, içinin rahatlamasını bekliyordum. Sonunda yüzündeki acılı ifadenin dağıldığına şahit olmak, çektiğim tüm o acının sonunda bir hediye gibiydi.
Afel, bir kez daha sıkıca sarılıp derin bir nefes aldıktan sonra yüzümü elleri arasına alıp önce yanaklarımı, sonra gözlerimi, en sonda da dudaklarımı öptü. "Özlediğim her bir yerini öpebilmem için epey zamana ihtiyacım olacak," diye konuştu, muzip bir tavırla. Heyecanlı bir şekilde kıkırdadım ve terden ıslanmış saçlarını geriye attım. "Sen böyle şeyler söylersen bu odayı nasıl terk edebilirim?"
Neredeyse iç çekercesine nefesini dışarı verdi. İkimiz de bu odada uzun süre kalacak lükse sahip olmadığımızı biliyorduk. Afel bu acı gerçeği daha fazla düşünmeyi reddederek aklını kurcalayan soruları birer birer sormayı tercih etti. Yüzündeki çapkın ifadenin yerini sorgulayıcı bakışları aldı. "İstediği şifalı otları getiremeden nasıl oldu da seni iyileştirebildi o kadın? Yoksa sürdüğü merhem sonunda işe yaradı mı?"
Dakotha mı yoksa Joanne mi demem gerektiğine emin olamadığım yaşlı kadının son sözlerini hatırladım.
O sırada Afel, yanıtlarımı beklemeden bir soru daha ekledi. "O nerede?"
"Gitti," dedim, anlatmaya nerden başlayacağımı düşünürken. Oysa bunun provasını defalarca kez almıştım. "Yani gitmiş. Ona veda edemedim."
"Nereye? Jayce'in ondan ödünç aldığı atı beklemeden öylece gitti mi?" Suratında söylediklerime anlam veremediğini gösteren bir ifade vardı. Sonsuz gibi gelen uykumdan uyandığımda benim de yüzümde aynı ifade canlanmış olmalıydı.
Başımı salladım. "O yaşlı kadın sandığımız kadar sıradan biri değildi," diye konuştum.
Gözleri kararsızlıkla yüzümde oyalandı. Arkasını dönüp açıkta kalan kapıyı örttü ve elimden tutarak beni yatağa oturttu. "Ne demek istiyorsun?"
"Dakotha, her evrendeki benliğini hatırlayabilen bir kadındı," diye başladım, sözlerime. Yüzündeki şaşkınlık biraz daha arttı. "Dakotha, Holly'nin evreninde onu ziyaret ettiğimi hatırlıyor. Kendi evrenimdeki Luna'yı da ve dahası bilmediğim başka evrenlerdeki beni tanıyor. Bu onun senin evrenini de bildiğini gösterir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evrenin Sınırında | 2. Düzenlenecek
Science Fiction• Wattys 2022 Yarı Finalisti • İlk kitap tamamlandı. İkinci kitap düzenlenecek.• Aşağıda duyduğuma benzer bir tıkırtının artık çok ama çok yakınımdan geldiğini işittim. Bedenim şimşek çakmışçasına titredi ve titrek nefesim odanın içerisinde son kez...