2.8: Dalgaların İhaneti

488 64 60
                                    

Oy sınırımız var. Lütfen bölümü okumadan önce oy verip, sonra başlayın :)

***

8. BÖLÜM

"Dalgaların İhaneti"

Yıldızları resmeden gökyüzü, üzerini örten bulutların arasından süzülen Ay ışığıyla aydınlanırken, Ryafer'in rutubet kokan duvarlarını aşarak limana doğru yol aldık. Gece esintisi üzerimizdekileri silkelerken, başlarımızı örten cüppelerimiz ile birer alimi andırıyorduk. Dördümüzün de ağzını bıçak açmıyor, nefeslerimiz ve adım seslerimiz dışında birer hayaletten farksızdık. Limana güvenle varabilmek için gerekirse nefesimizi bile tutmalıydık.

Teracir, büyük ve seri adımlarla en önde yürüyordu. Başı öne eğikti ancak boynu bir sağa bir sola dönüyor, gözetlenmediğimizden emin olmak için işi şansa bırakmıyordu. Onun haberi olmasa da Afel birkaç saat önce uyandığında çoktan Ryafer'in sokaklarını kontrol etmişti. Birkaç saatliğine dinlenebildiğimiz odalarımızdan ayrılmadan önce ise kalenin tepesine çıkmış, son defa her şeyin yolunda gittiğinden emin olmuştu. Anlaşılan askerler, bir kaçağın kendi yuvasında saklanabileceğine ihtimal vermeyecek kadar ahmaktı.

Yaklaşık on dakika sonra limandaki ufak tekneler görünür oldu. "Daha hızlı yürüyün," dedi, Teracir, telaşlı bir sesle. Ona uyduk.

Ahşap iskeleye ayak bastığımız anda tekneleriyle ilgilenen birkaç kişinin bakışları bize döndü. Teracir, başındaki cüppeyi kaldırıp onlara hafifçe baş salladığında neredeyse her birinin gözleri kısıldı. Belli ki bu yaşlı adamın tuhaf hareketlerini hepsi yadırgamıştı.

"Beni takip edin," dedikten sonra iskelenin ucuna doğru yürümeye devam etti. Bir kez daha hiçbir karşılık vermeden başlarımızı öne eğip, onu takip ettik. Başımızı öne eğme kısmı önemliydi zira bize çok benzeyen suçlular etrafta dolanırken, onlarla denk gelme şansızlığına sahip insanlarla karşılaşmak işlerimizi zora sokardı.

Teracir, sonunda bir teknenin önünde durdu. Limandaki en ufak ve en eski görünüme sahip, oldukça ufak bir balıkçı teknesiydi bu. Jayce'in yüzü daha ilk saniyede kızarmaya, morarmaya başlamıştı.

"Ursula!" diye, seslendi yaşlı adam. "Ursula! Seni huysuz! Ursula!"

Kadın, "Ne var!" diye karşılık verdi, sonlara doğru çatallaşan kalın sesiyle.

Teracir, aldığı yanıttan ürkerek birkaç adım gerilerken teknenin havuzluğuna uzun boylu, kısa saçlı, iri bir kadın çıktı. Üzerinde eski püskü, kahverengi bir pantolon ile her yeri leke içerisinde bir gömlek vardı. Serin havada bu kıyafetlerle üşümüyor oluşu onun kötü koşullarda yaşamaya alışkın olduğunu gösteriyordu.

"Tekne hazır mı?" diye sordu, Teracir aceleci bir tavırla.

Ursula üstten bir bakışla bizi inceledi. Koyu renk gözleri, elinde olsa her birimizi delik deşik edip, içimize bakacağını haykırıyordu. "Diğer üçü bunlar mı?"

"Evet."

Dudaklarını büzdü ve yanında duran masaya yaslandı. Masa, kadının iri cüssesi karşısında hafifçe gıcırdadı. "Seni tanırım," dedi, kadın Teracir'e. "Nereye gitmek istersen de götürürüm. Sonuçta aramızda kan bağı var, biraz yarım olsa da... Ama şunları gözüm tutmadı."

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken bir Ursula'ya bir de Teracir'e baktım. Tekneye bineceğimiz konusunda kesin bir anlaşmaya henüz varılmamış mıydı?

"Onlara ben kefilim," dedi, Teracir. "Bir sorun çıkartmayacaklar. Yorthel'e vardıktan sonra bir daha yüzlerini görmeyeceksin."

Ursula'nın gözleri şüpheyle kısıldı. "Hala emin değilim. Şu mavi gözlü oğlan sorun çıkartacağa benziyor."

Evrenin Sınırında  | 2. DüzenlenecekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin