İYİ OKUMALAR.
Sınıfımda bir sürü çocuk vardı. Bazılarının gözü mavi bazılarınsa yeşil, kahve ya da siyahtı. Bazılarının saçları çok uzun bazılarınınsa kısa, toplu, yeni kesilmiş, örgülüydü. Çok farkımız yoktu. Benim de yeşil gözlerim vardı benim de saçım dalgalıydı. Belki de o okulda, benden 10 tane vardı. Ama onlarda olup da bende olmayan çok şey vardı. Anne ve baba. Saçımın şekli, gözlerimin rengi, tenimin beyazlığı, boyumun uzunluğu bana artı kazandırmamıştı. Ben çok eksiydim. Çok fazla eksim vardı.
Oturuyorum bu yatakta. Düşünüyorum. Çok fazla. Kafam çok yoruluyor. Bazen kalkıyorum, yürüyorum, sonra geri oturuyorum. Aslında ben hep düşünüyorum. Düşündükçe yoruluyor, yoruldukça kızıyorum kendime. Tekrar tekrar. 15-20 Dakika geçti, Elif'in beni buraya bırakmasından. Oda, odaydı işte. Beyazdı davarlar, balkonu vardı, çalışma masası, kendi banyosu vardı. Kapı çaldığında gözlerim oraya kaydı. Siyah, kumaştan pantolon giyinmiş, krem üst tercih etmişti. Topuklu ayakkabılarını değiştirmemişti. Saçları kahveydi. Çok güzeldi. Televizyon reklamlarında oynayacak kadar. "Yerleşebildin mi, Miray?" Sesi de çok güzeldi. Kafamı salladım.
"Aşağı inmek ister misin? Acıktın mı? Bak çok güzel ellerimle kek yaptım." Kafamı yine olumsuzca salladım. "Ama kardeşin ve ikizin seni gerçekten merak ediyor. Sana zaman ayırmak istiyoruz, seni gerçekten çok bekledik." Kahveydi gözleri. Dolan gözleri acıtmadı canımı. "Tamam," diye cevap verdim. Boğazım kurumuştu.
Elleriyle yüzünü sildi, gülümsemesini suratına tekrardan yerleştirdi. "Teşekkür ederim." Dedi.
Boğazını temizledi ve ayağa kalktı. Uzattığı eli tutmadan ayağa kalktım. Telefonumun sesi ile arkamı döndüm. Çantamın içerisinden telefonumu aldım. Uğur Abim.
Gülümsedim. Elif'e kafamı çeviridm. "Affedersiniz. Açmam lazımda." O da anlayışla gülümsedi. Ve dışarı çıktı. Açıp kulağıma koydum.
"Miram? " Sesini duyduığumda hem gözlerim doldu, hem gülümsedim. Hissettim. Huzuru hissettim sesinde. Güveni. Sadece Mira derdi bana. Sadece o derdi.
"Mira, abicim orda mısın?" Derin bir nefes aldım. Buradayım, abicim.
"Burdayım." Sesimi düzelttim. Boğazımı temizledim.
"Uğurlayamadım seni. " O da kötü hissediyordu. Her şey için. O da mutsuzdu. Kiminle barışmalı kiminle savaşacağımı bilmiyordum. Ben hala çocuğum. Niye kimse bilmiyor bunu.
Kendimi toparladım, "sıkıntı değil." Sıkıntıydı, önemliydi. Gelmeliydi. Bana veda etmeliydi.
"Söz veriyorum, düzelteceğim. Tamam mı? Kapatıyorum şimdi, bir şey söylemek ister misin?" Dedi. Sesi yorgun gözüküyordu belki tüm gece uyumamış, ya çok çalışmış ya da çok düşünmüştü aynı ben gibi.
"Görüşürüz." Dedim, ve kapattım. Umarım görüşelim. Düşünmedim, artık düşünmek istemiyordum. Çünkü düşündükçe, hissediyordum. Üzüntüyü hissediyordum.
Derin bir nefes aldım. Ve kapıya yöneldim, kullanmam için verilen oda 3. kattaydı. Kapıyı açtığımda merdivenlerin başında duran, beni bekleyen Elif'i gördüm. Gülümsedi, gelmem için elini uzattı fakat görmemişlikten gelip yanından geçtim. Arkamı görmüyordum ama üzgün olduğunu hissediyorum. Ne yapabilirdim ki? Soğuk tipliydim, insanları sevmezdim. Olabildiğince uzak durur, gülümsemez, sohbetlere katılmazdım. Nedeni bir odaya kapatılamam mıydı yoksa konuştuğum 5 insanın da beni garip bulması mıydı bilmiyordum. Ama bununla alakalı sıkıntım yoktu. Yalnızlığı severdim, okuduğum kitapların olaylarını kahkahalarla abime anlatır, müziklerimi tek dinlerdim. Mesela kulaklık en yakın arkadaşım, kitaplarım dostlarımdı.
Hızıma yetişen Elif benimle birlikte merdivenlerden indi. Ve konuşmaya başladı, "ikizin ve kardeşin gerçekten de çok heyecanlılar. Hatta Toprak'ı gördüğünde şok olacaksın. Aynaya bakmak gibi ama erkek halin." Az önce üzülmemiş gibi hala sesi çok mutluydu. İkizin dediğinde şaşırmıştım. Bir ikizim mi vardı, gerçekten de meraklanmıştım. Nedense ikizler küçüklüğümden beri bana tuhaf gelirdi.
Merdivenlerden indiğimizde karşıya doğru yürüdük, ev büyüktü, beyazlar kullanılmıştı ve bej renkleri vardı. Zengin bir aile olduklarını biliyordum. O yüzden şaşırmamıştım. Çokta zengin bir hayatım yoktu, istediğim şeyler alınıyordu yani ortalamaydık. Abimler bana iyi bakmıştı.
İçeri salona geçtiğimizde koca koltukta oturan iki kişi gördüm. Yeşilden kahveye kaçmış gözleri benimkinden daha da canlıydı. Siyahtı saçları, burnu, dudakları erkek halim. Resmen erkek halim. Şaşkın gözlerim aynı onun ki gibiydi. Elif'inde dediği gibi aynaya bakıyordum ama aynada ki erkek halimdi. Bir kaç saniye daha birbirimize baktık.
Ayağa kalktı, boyunun uzunluğunu şimdi anlamıştım. Benden uzundu. "Yaprak." Sessizce bunu söyledi. Anlam verememiştim, Yaprak ne alakaydı? Yanında ki küçüğe gözüm kaydı. O resmen Elif Hanım'a o kadar benziyordu ki, kahverengi gözleri aynı onun ki gibiydi. Saçları da Elif'in gibi kahverengiydi. Ağzı, burnu, çenesi resmen annesinin oğluydu.
Ortamın hareketsizliğini omuzumda ki el ile bozuldu, arkamı döndüğümde Faruk Bey bana gülümseyerek bakıyordu. Hepimize bakarak, "hadi herkes bir otursun yerine." Boş koltuk bulup oturdum. Herkes yerine geçince ben de salonu incelemeye başlamıştım. Biraz zaman geçti, herkes anlaşmış gibi gıkını çıkarmıyordu. Utanıyordum yüzlerine bakmaya, normalde de utangaç değildim. Ama ortamın gerginliği o kadar sıkmıştı ki beni. Faruk Bey konuşmaya başladığında kafamı ona çevirdim. "Senin için ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemiyorum Miray. Emin ol bizde senin kadar üzgünüz. Ama Maalesef ki, yapabileceğimiz bir şey yok." Derin bir nefes aldı. Bir kaç dakika bekledi.
Gözleri yeşildi. Heybetli bir adamdı, saçları çok da olmasa gürdü."Sana çok güzel bakmışlar. Çok sükür ki yanımızdasın sapasağlam. Ne kadar senin için zor olsa da bizim için de çok zor.. 17 yılımız sensiz geçti. Bu evi, bizi yabancılama," Gözlerindeki yorgunluğu tanıyordum. Haftalardır uyumamış gibiydi. Herkes çok sessizdi. Mutlu dizi aileleri gibi yerde büyümedim. Pek de bilmem. Çok az kalmıştı reşit olmama.
Elif omuzuma dokundu. "İkizin Toprak," eliyle göstermese de anlardım. Toprak.
Diğer çocuğu gösterdi, "kardeşin, Ege." Gözlerinin içine baktım, çok masumdular.
Resmen erkek halim olan çocuğa baktığımda, çok farklıydı. Bambaşkaydı.
Gözlerini bir saniye kırpmadan bakıyordu.Mahcubiyet tüm bedenimi sarıp sarmalamıştı. Ben neden burdayım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MiraYaprak
General FictionMiray, ay gibi parlak, saçılan ışık demek. Anılarım, hayatım, 17'im Miray'dı. Yaprak'ı tanımıyorum. Kim olduğunu da bilmiyorum. Yaşım 10'da kaldı bir daha da ilerlemedi, şimdiyse birleri geldi ve beni daha da geriye götürdü. Tek başımayım 'Ay' g...