Sen aslında hiç varolmamışsın.
Salona adım attığım an göz odakları bendim. Geceden beri uyumamış yatağın üzerinde oturup sabahlamıştım. 9.50 de Elif beni uyandırmak için odaya gelmişti. Dün de dediği gibi diğer çocukları gelmişti. Ve işte burdayım. Üzerimde bir bok var gibi bana meraklı gözlerle bakan bir sürü.
Kendimi kafesteki bir hayvan gibi hissettim o an. Hiç birinin yüzüne bakmadım. Bakamadım, ayakta dikilmiş öylece duruyordum. Kafamı öne eğmiş bir şekilde.
Dünden beri odadan çıkmamıştım. O yüzden ne o diğer çocukları görmüş ne de sözde ebeveynlerim ile konuşmuştum.
Hepsinin bana baktığını biliyordum. Aşırı utanmıştım, kaküllerim uzamışlardı o yüzden yüzümün yarısını kaplamışlardı. Aradan 30/40 saniye geçti.
Önüme bir gölge düştüğünde kafamı kaldırdım. Uzun boylu, kirli sakallı 20 li yaşlarda ki adam bana bakıyordu.
Kahve tonlu gözleri bütün yüzümü incelemişti. "Yaprak?" Sorgulu yüzüne karşı ne diyeceğimi bilemedim. O yüzden Elif Hanımın yüzüne baktım ilk, sonra da adama tekrar döndüm. Anlamaz bir ifade takındım yüzüme
Neden bana baktıklarında sürekli bunu diyorlardı?"Yaprak." Bu sefer kendinden emin bir şekilde kelimeyi tekrarladı.
" Yaprak. Yaprak. Yaprak." Sessizce tekrarlamaya başladı bu seferde.
Deli galiba, yüzüne bakmadım.
Alttan alttan Elif Hanım'a baktım, dolu gözler ile bize bakıyordu. Herkes ölüm sessizliğine bürümüş buraya odaklanmıştı. Ya burada ki tek akıllı bendim ya da hepsi benim şizofrenliğim ile bağlantılıydı.
Karşımda ki adamın gözlerine baktım. Bana kilitlenmişti. "Ben bildim, Yaprak. Tek ben inandım." Bu sefer de sadece benim duyabileceğim şekilde konuştu.
Yaprak. Yaprak.
"Yaprak bak bana!"
Yaprak bendim. Benim adım Yaprak' tı.
Bu ailenin Yaprak dedikleri kişi bendim.Yani, onlara göre.
Koluma dokunan elini hissettim. Refleksen kendimi geri çektim. Kaşları çatıldı karşımdaki adamın. Gülümsedi. Biraz zaman geçti bana bakarken.
En sonunda karşımdan çekildi. Yanıma geçti. Bende en yakın koltuğa doğru ilerledim. Bütün adım seslerim odada yankılanıyordu. Burada olmamam gerektiğini, hem ölüm sessizliğinden hemde herkesin dikkatinin üzerimde olduğundan dolayı anlıyordum. Oturanların yüzüne bakmadım, tırnaklarımla, parmaklarımı yolarken buldum kendimi.
"İyi uyudun mu, Miray?" Faruk Bey'in ortamdaki gerginliği almak için sorduğu soruya kafamı salladım.
Hiç uyumamıştım. Alışkanlık olmuştu."Miray mı?" Sesin sahibi dün tanıştığım erkek halim olan Toprak'a aitti.
Ona doğru çevirdim gözlerimi, bana bakıyordu herkes gibi. Faruk Bey, derin bir nefes aldı."Toprak, Miray ismini onu büyüten aile koymuş. Kimlikte o yazıyor."
Toprak şaşkın ifasedisini silip, kafasını sallamıştı.
Omuzumda hissettiğim el ile o tarafa kafamı çeviridim. Elif Hanım. Elif.Yanıma doğru eğildi. Eliyle sağ koltukta oturan adamı gösterdi.
"Yiğit. En genç Abin." Siyah saçlı siyah gözlü 20li yaşlarındaki adam bana bakıyordu zaten. Sinilri veya mutlu değildi. Şaşkın da değildi. Sadece bana bakıyordu.
Sola doğru kaydı, Ege'in yanında oturan adamı gösterdi. "Göktuğ." Sesi titriyordu, Elif Hanımın. İşte bu korkutucu yüze sahip biriydi. Yüzü hafif sakallı, siyah saçlı adamdı. Gözlerine pek bakamadım o yüzden kafamı sallamakla yetindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MiraYaprak
General FictionMiray, ay gibi parlak, saçılan ışık demek. Anılarım, hayatım, 17'im Miray'dı. Yaprak'ı tanımıyorum. Kim olduğunu da bilmiyorum. Yaşım 10'da kaldı bir daha da ilerlemedi, şimdiyse birleri geldi ve beni daha da geriye götürdü. Tek başımayım 'Ay' g...