Kahvaltı masasında da hiç bir şey yememiştim, midem ağzıma geliyordu. Zaten kıtlıktan da çıksan o gözlerle ne yiyebilirdin ki? Çocukların çoğunun beni istemediğini anlamak zor değildi hoş sanki burda durmaya çok da istekli değildim. Sessizlik olmasın diye sohbet açmaya çalışan Faruk Bey'den de sıkılmıştım. Dışarıdan bu adamı görsem korkudan altıma yapardım bu arada. Tam çete lideri.
Başım ağrımaya başlamıştı.
"Yaprak, yesene?" Yanımda ki, gözlerini benden ayırmayan çocuğa doğru baktım. Elinde yemeye devam ettiği yemeyi ile bana dönmüştü
"Miray." Kısık sesimi duyduğuna ben bile şüpheliydim.
Herkesin çatal kaşık sesleri durmuştu. Yanımda ki adını hatırlayamadığım çocuk ilk önce şaşırdı sonrasında bana doğru eğildi. "Ne dedin?" Diye sordu. Herkes buraya bakıyordu. Galiba ilk defa Sesimi duydukları içindi.
"Miray. Benim adım Miray." Bu sefer duyabileceği bir şekilde söyledim. Artık sıkılmıştım, ben ismimi seviyordum. Herkes Yaprak diyip duruyordu. Annem koymuştu bana Miray'ı. Annem yemek yaptığında mutfağa, Miray diye seslenirdi, abim kızdığında Mira'm derdi, benim adım 17 yıldır Miraydi.
Gülümsedi. "İstersen ismin, Ayşen olsun, Nuriye olsun, bir bakmışsın Yaprak olmuşsun, yemeğini ye yine de, sen." Diye cevap verdi. Allahım ya?
Tabaktan bir kaç salatalık ve zeytin aldım.
Yok, olmuyordu. Karnımın ağrısı, mide bulantılarım geçmiyordu. Bu seferki şiddetliydi.
Bir süre sonra herkes kahvaltısının bitirmişti. Elif Hanım birlikte salonda oturmak için rica etmişti benden. "Ailecek"demişti. Kim kimin ailesiyse? Tabiki nazikçe reddettim. Yorgun olduğumu söyledim.
İzin isteyip odaya çıkmıştım. Merdivenlerde bile dayanamamıştım. Basamakları seçemiyordum.Kapıyı kilitledim ve çantama yöneldim. Kalbim sıkışıyor, başım dönmeye başlamıştı. Ezbere bildiğim nefes dargınlıklarım, soğuk terlemelerim. Belki ömrümün sonuna kadar beraber olacaktık. Umarım ömrümün sonu yakın değildir.
Küçük gözde ki ezbere bildiğim ambalajı elime aldım. Odanın içerisinde ki banyoya gittim, oranın da kapısını kapadım.
Sırtımı kapıya dayayıp yere çöktü vücudum. Dizlerimin kendime çektim zeminin soğukluğunu her yerinde hissettim. Canım acıyordu. Olaylar çok üstüme gelmişti. Bu aile meseleleri beni daha da yormuştu
2 Ay.
2 Ay 16 saat.
Temizdim.
Gözlerimden ilk damla süzüldü. Bu kadar mı dayanıksızdım ben? Gücüm bu kadar mıydı?
Elimdeki, göz yaşlarımın üstüne düştüğü, bana biraz daha vakit kazandıracak ödülüme baktım.
Son 2 kalmıştı.
Nasıl hissedeceğim bilmiyorum. Paketi açtım, ortada kalan son ikiden birini seçtim. Ağzima attim ve sussuz bir sekilde yuttum. Ilaclarin suyla yutulduğunu bilmediğim bir yaşta başlatılmıştım. O yüzden alışmıştım.
Belki biraz daha dayanırdım.
Kafamı kapıya dayayıp, gözlerini kapadım. Çok uzun zaman gibi geliyordu, sanki hiç başlamamış gibiydim. Soğuk terlemeler yerine sıcaklamıştım. Gözlerimi açtım, bulanıklıklar yerine netleşti her şey. Bu duygu, bu sağlıklı hissetme hissini
o kadar özlemiştim ki. Normal gibiydim. Belki bir kaç saat da olsa normaldim.Rahatlık vücudumu sarmıştı. Bütün bedenim, kendine gelmişti. Baş ağrılarım gitmişti, uyuşmuştum. Gülümsedim. En azından biraz daha iyi olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MiraYaprak
General FictionMiray, ay gibi parlak, saçılan ışık demek. Anılarım, hayatım, 17'im Miray'dı. Yaprak'ı tanımıyorum. Kim olduğunu da bilmiyorum. Yaşım 10'da kaldı bir daha da ilerlemedi, şimdiyse birleri geldi ve beni daha da geriye götürdü. Tek başımayım 'Ay' g...