<17. Bölüm>

166 16 31
                                    

"Oo enişte hayırlı olsun bizimkini eve atmışsın."

"Sizin ne işiniz var lan burada? O çocuğun yanında değil miydiniz?"

"Ordaydıkta iki saat o çocukla mı oturalım? Sıkıldık kalktık işte."

"İyi gelin yardım edin o zaman."

"Annem çağırdı beni ya."

"Ahah işe bak benide."

"Yürürken bacağımı kırdım sanırım."

"Allah belanızı vermesin. Defolun gidin ya." Arkamı dönüp mutfağa girdim. Malzemeleri alıp yemeği hazırlamaya başladım.

"Yardım edilecek bir şey var mı?"

Arkamdan gelen sesle kapıya döndüm. Şu koca arkadaş grubumuzda yardım teklifinde bulunabilecek sadece bir kişi vardı.

"Yeşil kafalılar yemek yapmayı biliyor mu?"

"Bilmem? Çakma güneşler yapabiliyorsa onlarda yapar." Gülerek oyunu bozmadan cevap verince gülüp önüme döndüm.

"Şurdaki yıkadığım malzemeleri doğra bende sosu yapayım."

"Tamamdır." Ellerini yıkayıp malzemeleri doğramaya başlayınca bende ocağın başına geçtim.

Ara ara karıştırdığım tavadaki sosu bırakıp Zoro'ya döndüğümde gördüğüm şeyle oturup ağlamamak için zor durdum.

"Lan niye ebabil kuşlarının kâfirlerin kafasına attığı taşlar kadar büyük dilimliyosun. Kim yiyecek onları? Keloğlandaki devler mi?"

"Ebabil kuşu ne lan?"

"KONUMUZ BU MU ŞUAN?"

"NE BİLİYİM NİYE BAĞIRIYORSUN? BAĞIRMA BANA GERİLİYORUM."

Sakinleşip yanına gittim. Kafam kadar büyük dilimleri elime alıp elindeki bıçağa uzandım. Ses çıkarmadan verip beni izlerken küçük küçük doğramaya başladım.

"Böyle doğrayacaktın."

"Heee. Of ne biliyim ben ya. Hayatımda mutfağa mı girdim hiç?"

"Tamam tamam ağlama hemen. Demedik birşey. Sosu karıştır sen ben doğrarım bunları." Kafasını sallayıp ocağın başına geçti. Ona bakmadan büyük dilimleri kesmeye devam ederken seslendim.

"Bir tane yumurta atsana içine."

"Bir tane mi?"

"Evet." Kafamı kaldırmadan sadece aşağı yukarı sallayarak cevap verdim. İçimdeki bir his yanlış birşey olduğunu söylerken kafamı kaldırıp ona baktım. Kaşlarını çatmış dikkatle karıştırdığı sosa bakıyordu. Tam önüme dönecekken söylediği şeyle korkuyla ona baktım.

"Çakma güneşim, bu yumurta niye erimiyor?"

Çakma güneşim mi?
Dur şuan önemli olan şey bu değil.

"Ne demek yumurta erimiyor?!" Yanına gidip karıştırdığı karışıma baktım.

"YUMURTAYI HİÇ KIRMADAN BÜTÜN VE KABUKLU ATARSAN TABİ Kİ ERİMEZ!"

"BAĞIRMASANA BANA YA."

"KABUKLU YUMURTANIN NASIL KARIŞMASINI BEKLİYORSUN? BİR DE ERİMİYOR DİYO YA KAFAYI YİCEM!"

"YA NE BİLİYİM BEN SEN BİR TANE DİYİNCE BENDE ATTIM İŞTE. KIR DEMEDİN Kİ."

"Off." Sıcak sosun içinden yumurtayı almaya çalıştım. Kabuğu fazla ısınmıştı ve bu da almamı zorlaştırıyordu.

"Dur elin yanıcak ben aliyim." Yumurtayı alıp tezgahın üzerine fırlatıp parmaklarının ucuna üflemeye başladı. Sosun altını iyice kısıp bir yumurta alıp kırarak! içine attım.

"Lütfen hiçbir şey yapmadan içeri git ve otur."

"Off. Yardım etmek istiyorum ama." E bu çok tatlı.

"Tamam o zaman sadece burada durarak yardım et."

"Öff. Tamam." Sosu bitirip soğumaya bırakırken ana yemeğe başladım.

"Bi tanecik yardım etsem?"

"Deli misin sen ya?" Sesim güldüğümden dolayı garip çıkarken o hâlâ aynı surat ifadesiyle bana bakıyordu.

"Soğanı doğriyim bari?"

"Soğanı mı? Emin misin?"

"Hm hm."

"Gözün acır."

"Bişey olmaz."

"Tamam o zaman." O soğanların başına geçerken bende hızlıca yemeği hazırladım. Bir kaç dakika sonra gelen burun çekiş sesleriyle şaşkınlıkla sesin geldiği yere baktım.

Elindeki bıçakla soğanlarla büyük bir savaş veriyordu. Kızarmış gözlerini sonuna kadar açmış yanaklarından süzülen yaşları silmeye çalışırken bir yandanda önündekileri doğramaya çalışıyordu.

Bu manzaraya gülümseyip yanına gittim. Elinden bıçağı alıp tezgahın üzerine bırakınca beni yeni fark etmiş gibi bakıyordu.

"Üzme kendini bu kadar ya." Gülerek söylediğim şeye kaşlarını çatıp sinirli bir halle cevap verince gülüşümü bastırmaya çalıştım.

"Gülmesene ya. Moralim çok bozuldu hiçbir şey yapamıyorum."

"Ya saçmalama. Hiç mutfağa girmedim diyorsun yapamaman normal bir şey." Dudaklarını büzüp zaten yaşlar akan gözünden bu sefer gerçekleri akmaya başlayınca şaşırdım. Ellerimi yanaklarının iki yanına koyup akmaya devam eden yaşları silmeye çalıştım.

"Ağlamasana. Heeyyy kime diyorum?"

"Ama olmuyo."

"E olmasın boşver. Yemek yapamadığı için ağlayan ilk kişi olabilirsin."

"Eğer yapamazsam sen beni sevmessin ki." Masum çıkan sesine karşılık dudaklarımın kenarı kıvrıldı.

"Delisin sen."

"Sever misin ki?"

"Hm hm."

"Yemin et."

"Yemin ederim."

"İnanmadım." Sonunda akmayı durduran yaşlarla tek kaşımı kaldırdım.

"Nasıl kanıtlayabilirim peki?"

"Hmmm bi düşiniyim."

"Hmm bi düşün." Ellerimi yanaklarından indirip konuşmasını bekledim.

"Buldum. Evlenelim." Gözlerimi devirdim. Tam dönücekken kollarımdan tutup engelleyince tekrar ona baktım.

"Tamam o sonra olsun o zaman. Öpüşelim?"

"Defol git lan. Fırsatçı it."

"İt mit ayıp oluyo ama. Neyse sen öpmüyorsan ben öperim." Yüzüme yaklaşınca tepki veremeden kalmıştım.

Dudakları benimkilerin hemen dibine neredeyse kuş tüyü kadar hafif değdi. Dudaklarımla temas etmemişti ama bu bile farklı hissettirmişti. Vücudumun içinde sanki bir yanardağı patlıyormuşta akan lavlar değdikleri her yeri hiç hissetmediğim bir duyguyla yakıyorlardı. İtiraf etmek gerekirse bu duyguyu çok sevmiştim.

Dudaklarımın kenarındaki his kendini boşluğa bırakırken ne zaman kapattığımı bile hatırlamadığım gözlerimi araladım.

"İşte şimdi inandım." Kıvrılan dudaklarıyla mutfaktan çıkışını izledim.







Ay çok güzel oldu

En sevdigim bölüm ilan ediyorum bunu ve sizinde en sevdiginiz bölüm
Sevmemek gibi bir seceneginiz yok
Sevmeyenleri kursuna dizerim ona gore

Gidiom ben
🐇💨

SanZo / Primo AmoreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin