< 20. Bölüm >

166 9 12
                                    

"Bakma be öyle şaka yaptım. Acımadı. Hem uyumamıştım zaten yatıyordum sadece."

"He tamam." En azından canını acıtmamıştım.

Kafasını tekrar koymasını beklerken o doğrulup koltuğa yaslamıştı. Neden bilmiyorum ama tekrar kafasını eski yerine koymaması moralimi bozmuştu. Sanki omuzumda koca bir boşluk vardı da sadece onunla dolabilirdi. Küsmüş olabilir miydi acaba? Ama hayır eğer küsseydi konuşmazdı ki. Of neyi dert ediyorsam bu kadar.

"Çocuklar bir şeyler hazırlamıştım, mutfaktaki masanın üzerinde. Getirebilir misiniz onları? Tabaklar hazır zaten."

Zoroyu beklemeden ayağa kalkıp yerini bildiğim mutfağa girdim. Peşimden o da kalkmıştı.

Gözlerimi mutfakta gezdirip üzerinde atıştırmalıkların olduğu tabakları görünce masaya doğru yürüdüm. O da peşimden girdiğinde masanın üzerindeki 4 tabaktan ikisini alıp içeriye gitmek için kapıya doğru yürümeye başladım ama kolumu tutan ellerle durmak zorunda kalmıştım.

"Ne yapıyorsun be?"

"Küs müyüz?"

"Hayır, niye ki?"

"Ne biliyim bir anda yüzün falan düştü. Yoksa tekrar omuzuna yatmadım diye mi üzüldün?"

Artık eminim bu çocukta müneccim kanı var.

"Yoo alakası yok. Hem ben ne yapayım senin çim gibi kafanı. Bahçemiz senin saçlarınla dolu zaten."

"Benim saçlarım çim değil!"

"Yaa öyle mi? Burdan çok çim gibi duruyor ama."

Sinirlenmeye başlayınca bende eğlenmeye başlamıştım. Bastırmaya çalıştığım gülüşümle vereceği cevabı bekledim.

"En azından benimkiler yerde yetişiyorlar seninki gibi milyonlarca uzaktaki güneş değiller."

Bu sefer o yüzüne küçük bir gülüş yerleştirince elimdeki tabakları masanın üzerine tekrar bırakıp ona döndüm. Ellerimde belimdeki yerini alırken çirkef mahalle karısı kişiliğimi bürünmüştüm.

"Bana bak, sen benim saçlarıma ne hakla laf ediyorsun? Hem diyelim ki benim saçlarım güneş ama en azından seninki gibi insanların basabildiği bir şey değil. Millet umursamadan senin saçlarının üstünden geçiyor be. Benimkilere ulaşamıyorlar bile."

Çatık kaşlarımla konuşmamı bitirince bastırmaya çalıştığı gülüşünü umursamadan bir anda kahkaha atınca ne olduğunu saşırmıştım. Komik bir şey söylediğimi düşümüyordum hatta söylediklerimde son derece ciddiydim.

Karnını tuta tuta gülüp yavaş yavaş sakinleştiğinde söylediği şeyle hiç sakinleşmemesini istemiştim.

"Bu kadar tatlı sinirlendiğini bilsem şu zamana kadar hiç bir fırsatı kaçırmazdım."

İçimdeki organlarım yer değiştirir gibi hareket etmeye başladığında ilk bir kaç saniye dediklerini anlamaya çalışmıştım. Aslında anlamıştım da şu an salağa yatmak işime geliyordu.

"Ne diyorsun be? Boş boş konuşmada tabakları taşı içeri."

Arkamı dönüp gözlerimi kapattım bir kaç saniyeliğine. Nefeslerimi düzene sokmaya çalışırken arkadan belime dolanıp oradan da karnıma sarmalanan eller tüm çabalarımı boşa çıkarmış üstüne bir de tüm her şeyi daha kötü yapmıştı.

SanZo / Primo AmoreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin