Bu kurguyu yarım bırakırsam dövün beni. Altı yerimden bıçaklayın, köpeklere yem edin, cesedim bile kalmasın ortalıkta.
-
"Hava kararmadan evlerinizde olucaksınız çocuklar. Annelerinizi arayıp tek tek soracağım ona göre."
Hep bir ağızdan heceleri uzatarak, "Tamam öğretmenim." dediklerinde dudağımdaki gülümseme büyümüştü. Elbette dediğimi yapmayacaklardı. Yine hava kararana kadar sokaklarda oyun oynayacaklarını biliyordum.
Bakışlarımı kapıdan çıkan çocuklarda gezdirirken civciv sürüsü gibi olduklarını düşününce istemsizce kıkırdadım. Kulübe kadar olan sınıfta tek başıma kaldığımda başımı iki yana sallarken oturduğum yerden kalkıp dağınık sıraları düzeltmeye koyuldum.
Sıralarla işim bittiğinde elime süpürge ve çöp kovasını alıp yerleri süpürmeye başlamıştım bu sefer. Küçücük köy okulunda tek öğretmen bendim. Haliyle bu kulübe gibi sınıfla ilgilenmekte tamamen bana kalıyordu. Arada çocukların anneleri gelip sınıfa çeki düzen verse de kış zamanı buna fazla yeltenmezlerdi.
Bir yerde topladığım pislik yığınını süpürge yardımıyla çöp kutusuna iteledikten sonra fırçayı arka taraftaki yerine, çöp kutusunuda kapının yanına yerleştirirken çıkardığım işten memnun olmuşcasına gülümseyip masama ilerledim.
Üst üste dizilmiş kağıtları dikkatlice tutup düzelttikten sonra bilgisayar çantama yerleştirdim. Ardından laptobumuda çantaya yerleştirdikten sonra tek askısını omzuma geçirip bir şey unutmamak adına gözlerimle masayı taramaya başlamıştım. Birkaç saat sonra bir şey unuttuğumu farkedip bu soğukta tekrar dışarı çıkmak istemiyordum. Her şeyi aldığıma emin olduktan sonra sandalyenin sırt kısmında asılı duran siyah kabanımı alıp sınıftan çıktım. Arkamdan kapıyı kilitleyip adımlarımı direkt köyün kahvehanesine çevirmiştim.
Normalde sınıfın arka kısmındaki küçük odada kalmam gerekiyordu ama kış zamanı kendimi ısıtabileceğim ne soba vardı ne de başka bir şey. O yüzden kış geldiği zaman kahvehanede sabahlıyordum. Sağolsun Durmuş amca gözü kapalı güvenip kahvehaneyi düşünmeden bana emanet ediyordu.
Omzumdaki çantanın askısını daha sıkı tutup karların arasında ilerlemeye devam ettim. Birkaç dakikanın ardından kahvehaneye vardığımda nefes nefese içeri girmiştim. Kapının açılma sesiyle tüm gözler bana dönerken beni gören amcalar direkt selam vermeye başlamıştı. Yüzümden her zamanki gibi bir gülümseme oluşurken hepsine karşılık gelecek şekilde baş selamı verdim. Öğretmen olarak paradan daha çok değer verdiğim şey saygı ve sevgiydi. Bu köyde de fazlasıyla alıyordum bu istediğim iki şeyi.
Köşedeki boş yere geçip kurulurken Durmuş usta beklemeden yanıma üçlü priz çekmişti. Minnettar bir ifadeyle yüzüne bakarken, "Sen olmasan durumum çok vahimdi usta." diye mırıldandım.
Elini sorun yok dercesine sallarken, "Çay getireyim sana öğretmen bey. Yeni kaynattım. Valla Allah'ın sevilen kulusun he." diyip beklemeden yanımdan uzaklaşınca gülümseyerek gidişini izledim.
Ocağın yanına yaklaşıp çay doldurmaya başlayınca bakışlarımı ondan çekip yavaşça omzumdaki çantayı masaya koyup laptobu çıkarmakla uğraşmadan şarja takmıştım. Ardından cebimdeki telefonumuda elime aldıktan sonra şarja takıp biraz şarj olmasını bekledim. Geçen beş dakikanın ardından tamamen kapalı olan telefonu düğmesine uzunca basarak açılmasını sağlamıştım.
Gelen aramalara bakarken önüme konulan çayla bakışlarım oraya kaymıştı. Başta Durmuş usta sanıp teşekkür niyetinde sadece başımı sallamakla yetinecekken çayı getirenin başka biri olduğunu farkedip tüm dikkatimi ona verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deli Rüzgar - bxb
Teen Fiction[Tamamlandı.] Sevdim seni bir kere, başkasını sevemem. "Deli" diyorlar bana, desinler değişemem.