selam söyleyin

9.6K 961 165
                                    

Keyifli okumalar.

-

Elimdeki çubukla toprağı eşelemeye devam ederken sıkkınca elimi yanağıma yaslayarak başımın düşmemesini sağladım. O kadar bitkindim ki... O an güçlü gözükmek bile zordu benim için.

Başımı kaldırmadan göz ucuyla kapının önündeki merdivenlerde oturan Baver'e baktım. Daha hiçbir şeyden haberi yoktu. Söylememiştik, söyleyememiştik. Köydekiler ikinci bir cenazenin şokunu atlatamamışken Baver'e her şeyi anlatıp çılgına dönmesini istememişlerdi. Birde onunla uğraşmak istemiyorlardı.

Ben ise sessizce oturmuş sabahtan beri Baver'i izliyordum. Baş sağlığı dilemek için yanına gelen köylülere güler yüzüyle karşılık veriyordu. Onu öyle gördükçe gidip ninesinin vefat ettiğini söyleyecek cesareti bulamıyordum kendimde.

Bakışlarımız buluşunca hızla elini kaldırıp sallamıştı. Yüzüme hafif bir gülümseme yerleştirip bakışlarımı yere indirdim. Sulu gözlerimden yaşların akmaması için savaş veriyordum kendimle.

Muhteber Teyze ile olan son konuşmamız aklıma geldikçe yüreğime bir yumru oturuyordu. İçten içe parçalıyordu o yumru bedenimi.

'Sana emanet kuzum. Dikkat edin kendinize.' demişti bana. Sanki öleceğinden haberi vardı. Baver'i bana emanet edip gitmişti. Gözümden düşen bir damla yaş toprakla buluşurken hızla elimi kaldırıp ıslanmış yanağımı sildim. Baver'in beni böyle görmesini istemiyordum.

Yanımda hissettiğim hareketlilikle bakışlarım oraya kayarken Baver'in yanıma oturduğunu görür görmez yüzümü diğer tarafa çevirdim. Ardından hızlı bir hareketle gözlerimi sildikten sonra bakışlarımı yavaşça tekrar önüme döndürmüştüm.

"Üzgünsün." demişti ben döner dönmez.

"Kötü bir şey geldi aklıma." diye uydurdum hızla bir yalan.

"Geçer... Geçer."

Dudağımın kenarı hafifçe kıvrılırken derince burnumu çektim. Ardından dayanamayıp başımı Baver'in omzuna yaslamıştım. Şu durumda onun teselli olmaya ihtiyacı varken o beni teselli ediyordu. Belimde hissettiğim elle kalbimin hızı değişirken başımı hafifçe yukarı kaldırıp biraz daha ona yaklaştıktan sonra yanağımı omzuna yasladım bu sefer. Bu hareketim üzerine belimdeki elini daha da sıkılaştırmıştı. Senin yanındayım, dercesine. Ona yanında olduğumu hissettirmesi gereken bendim oysaki.

"Herkes... Neden burda?"

Yüreğimde hissettiğim yumru daha da derinleşirken gelen yutkunma isteğiyle derince yutkundum. Bakışlarımı bahçede kalan tek tük insanda gezdirirken artık Baver'e her şeyi açıklamam gerektiğini hissetmiştim. Üzülmesini veya mutsuz olmasını istemiyordum ama söylemediğim her dakika ona haksızlık ediyordum.

Bakışlarım Durmuş ustayla kesişirken bize üzgünce bakmıştı. Ardından başını hafifçe sallayınca ne demek istediğini anladım hızla. Gözlerini bizden çekip sandalyelerde oturanların yanına adımlayınca yanağımı Baver'in omzundan çekip doğruldum yavaşça.

Yüzümü hafifçe çevirip yanı başımda duran yüzü incelemeye başladım. Gökyüzünü inceliyordu, aynı dünki gibi. Birini arıyor gibiydi. Kaşlarım hafifçe havalanırken aklıma gelen şeyle bakışlarımı yüzünde gezdirmeye devam edip, "Kuş oldu." diye mırıldandım. Duyduğu şeyle bakışları bana dönmüştü.

"Ninen kuş oldu." dedim bir çırpıda.

Başta anlamamış gibi düz bir ifadeyle bana bakmıştı. Ardından gözündeki parlaklık hafifçe sönerken alt dudağımı dişledim. Her bir duygusunu saniye saniye izliyordum şuan. Gözleri hafifçe sulanmaya başlarken alt dudağı titreyince ondan önce ben ağlamaya başlamıştım. Ardından Baver'i ağlarken görmeye cesaretim olmadığı için başının arkasından tutup kendime çektikten sonra göğsüme yasladım hızla.

Elleri ceketimi sıkıp çekiştirirken dudaklarından çıkan hıçkırık sesi kulaklarımda yankılanmıştı. Yüzünü göğsüme gömerken bir hıçkırık daha kaçtı ağzından. Dudaklarımı birbirine bastırıp kendi ağlamamı durdurmaya çalıştım. Onu böyle görmeye dayanamıyordum.

Benimde dudaklarımdan bir hıçkırık kaçarken alt dudağımı dişledim tekrardan. İstemiyordum. Baver'in şu hayatta daha fazla üzülmesini istemiyordum. Geçmişte ne acılar çekmişti kim bilir? Yetmezmiş gibi daha fazla acı çekmesi bana bile o kadar koyuyordu ki... Onun ne durumda olduğunu anlayamazdım asla.

Elimi sırtına yerleştirip hafifçe okşamaya başlarken, "Geçecek." diye mırıldandım. Geçmeyecekti.

Aldığı yara, iz olarak kalacaktı ruhunda. Geçmişte aldığı yaralar gibi.

Ne kadar süre öyle kaldık bilmiyorum. Ama Baver'in sesi yavaş yavaş kesilince ağlamayı bıraktığını anlayıp az da olsa rahatlamıştım. Sırtını okşamaya devam ederken doğrulmak için bir hamle yapınca elimi yavaşça çektim. Ardından ne kadar istemesemde bakışlarımı yüzünde gezdirmiştim. Gözleri kan çanağına dönmüştü bile. Burnu ise kıpkırmızıydı.

Elimi cebime atıp peçete çıkardıktan sonra ona uzattım. Bakmamıştı bile bana. Hiç tepki vermeden karşısına bakıyordu sadece. Ardından bakışları gökyüzüne kayınca tekrar ağlayacak gibi olmuştu.

O sırada tepemizden bir kuş sürüsü geçince Baver hızla ayağa kalkıp koşmaya başlamıştı birden. Bahçeden çıktığı gibi kuşların peşinden takip etmeye başlayınca ne yapacağımı bilemeden olduğum yerde kalakalmıştım.

Durmuş usta peşinden gitmek için bir hamlede bulunsa da yaşlı olduğu için birkaç adımdan sonra bahçe duvarına yaslanmak zorunda kalmıştı. Daha fazla olduğum yerde durmak yerine bahçeden çıktığım gibi Baver'in peşinden koşmaya başladım.

Köyün sonuna vardığımızda kuş sürüsü gözden kaybolmak üzereydi ama Baver koşmaya devam ediyordu. Ta ki dizlerinin üstüne düşene kadar. Düşmesini umursamadan ayağa kalkmaya yeltense de tekrar düşünce bu sefer olduğu yerde kalmıştı.

Onun yerine benim yüzüm acıyla buruşurken koşmamı hızlandırıp yanına vardım hemen. Ardından diz çöküp yarası var mı, diye bakmaya başlamıştım. Pantolonunun diz kısmı yırtılmıştı ve taşlardan dolayı kesilen diz kapaklarından kanlar akıyordu ama Baver bunu umursamadan gökyüzündeki kuşlara bakmaya devam etti.

"Aileme... Selam söyleyin... Kuşlar."

-

İyi değilim.

Bir Deli Rüzgar - bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin