11.Bölüm

949 63 2
                                    

Mucize, gerçeklerin ta kendisidir

09.01.2023

<3<3<3<3<3<3<3

Hiç beklemediğim bir anda gelen mucizelere tanık olmak istiyordu ruhum. Ne zaman olurdu bilinmez ama ihtiyacı olan şey tam olarak mucizeydi. Mucize denen şey, tam olarak neydi peki? Var mıydı gerçekten? Bana sorarsanız mucize, bizim kendi yarattığımız gerçeklerdi. Çalışarak, çabalayarak ve bir şeylerin olmasını mümkün kılarak kendi yarattığımız başarılardı aslında mucize. Biraz da şans gerekliydi tabiki. Tüm bunlar bir olunca meydana gelen güzel sonuçlar mucizeleri beraberinde getirdi. Ve ben bu mucizeyi yaşamak için var gücümle çabalıyordum.

Gözlerimi kapatmış bir şekilde ayaklarımda patenlerim buzda kayarken ruhumun tazelendiğini ve mucizeye tanık olmak istediğini hissediyordum. Yarışmaya çok az bir zaman kalmıştı. Figürlerimi yeniden kafamda tarıyor ve yenilerini eklemek yerine sürekli aynı gösterime çalışıyordum. Çünkü biliyordum ki, yeni şeyler öğrenmek ile bildiğini en iyi uygulamak arasında çok fark vardı.

Bir dizimi kırıp ellerimi başımda birleştirip dönmeye başladım. Birkaç turdan sonra ayağa kalkıp iki tur döndükten sonra sağ elimi ve sağ ayağımı yere sabitleyip sol el ve ayağımı kaldırarak yatay bir şekilde kaymaya başladım. Bunu ilk yaparken oldukça zorlanıyordum fakat şimdi profesyonelce hareket ediyordum. Bir süre sonra ayağa kalkıp tek ayağımla kaymaya başladım. İki ayağımı yere sabitleyip referans verdim.

Alkış sesleri ile kendime geldiğimde gözlerim mavi gözlerin sahibini buldu direk. Beni izlemeye gelmek isteyen Ömer'i kıramamış ve yanımda getirmiştim. İki hocam ve bir benim gibi dansçı dışında alkışlayan yoktu. Oysa bu alandan bir kişi daha vardı. Ben ise sadece onun alkışlamasını istiyordum. O ise öylece bana bakıyordu. Acaba beğenmemiş miydi?

Hocalarımın gösterim hakkında konuşmalarını dinleyip kısa süre sonra Ömer'in yanına adımladım. Tam önünde durduğumda ilk onun konuşmasını bekledim ama onun konuşmaya niyeti yoktu.

"iyi misin Ömer?"

Cevap vermedi, sadece başını salladı. Kızgın mı, yoksa üzgün mü? Ne düşündüğünü bir türlü anlayamıyordum.

"eve gitmek ister misin?" diye sordum.

Yine başımı sallayarak cevap verdi. Ardından sandalyesini hareket ettirip çıkışa doğru gitmeye başladı. Ben ise ilk soyunma odasına uğrayıp üstümü değiştirdikten sonra yanına gidip arabadaki yerimi aldım. Oldukça sessiz geçen yolculuğun ardından eve gelmiştik. Ömer, direk odasına yönelmiş benimle iletişime girmemişti.

Ömer'in odasının önüne geldiğimde kapıyı çalıp beklemeye başladım. Ses duymadığım için ikinci çalışı yapacaktım ki 'gel' komutunu duydum. Kapıyı açıp Ömer'in kasvetli odasına girdim. Pencerenin önündeydi, yine dışarıya dalmıştı. Yanına yaklaşıp bir elimi omzuna koydum.

"bir sorun mu var Ömer? Her ne sıkıntın varsa anlat ki çözelim."

"bir sıkıntım yok!"

Ters cevap verse de sesini duymak bana iyi hissettirmişti.

"bir sorun olduğunu görüyorum."diye ıssar ettim.

Bunun üzerine derin nefes verip konuşmaya başladı.

"ben... Eski hallerimi çok özlüyorum Dalya. Mesleğimi yapmak istiyorum. Bunca yıl emek verip kazandığım mesleğimi bir anda kaybetmeyi aşamıyorum!"

Aslında tahmin ediyordum böyle hissettiğini ama ondan duymak daha tuhaf hissettirmişti. Kendini kapattığı kutudan çıkmak istiyordu. Ama kutunun etrafını kendi elleriyle demir parmaklıklarla kapatmıştı. O parmaklıkları sökmeden o kutudan çıkamazdı. Onu motive edici şeyler söylemek yerine kendi hayat hikayemi anlatmaya başladım.

"çok kısa zaman önce ailemi bir trafik kazasında kaybettim. Sadece ağabeyim vardı o da beni bırakıp gitti. Hayatım boyunca bir şeyleri kazanmak için çok çalışmak zorunda kaldım. Okula gitmek için gece yarılarına kadar çalıştım. Paten öğrenmek istiyordum ve o patane sahip olabilmek için soğuk havada simit sattım. Pateni aldım, kurs ücreti için daha fazla çalıştım. Yetmedi kursta öğrendiklerimi tekrar etmek için sabahlara kadar uyumadım, çalıştım. Hala çalışıyorum çünkü başarmak ne demek görmek istiyorum. Bunları ben güçlüyüm diye anlatmıyorum sana. Bir şeyleri değiştirmenin senin elinde olduğunu göstermek için anlatıyorum! Her şey senin elinde."

Yüzüme bakarken odağı tam olarak gözlerimin içiydi. Çabalamak istiyor ama başarasız olmaktan korkuyordu.

Ona, düşünmesi için zaman tanıyıp ecza bölümüne ilerledim. Günlük serumunu hazırlamaya başladım. Ağrı kesiciyi azaltıp kas gevşeticiyi arttırmıştım. Bu kendisini daha dinç hissetmesini sağlayacak kas ağrılarını azaltacaktı. Serum malzemeleri ile birlikte yanına ilerledim ve serumu koluna bağladım. Hiç konuşmuyor öylece pencereden dışarıyı izliyordu. Bir saatin sonunda kolundaki serumu çıkartıp evime doğru yol almıştım.

Eve geldiğimde ilk işim Pamuk ile ilgilenmek oldu. Kediler, sahiplerinin kendileriyle ilgilenmemesi üzerine müthiş bir küsme özelliği gösteriyordu. Bu nedenle ondan ilgimi hiç esirgemiyordum. Hem tek ailemdi o benim. İstesem de yapamazdım. Önce yemeğini ve suyunu tazelemiş daha sonra güzelce yıkamıştım. Türlerini fırça ile tarayıp mis gibi yapmıştım pamuk kızımı.

Nihayet bir şeyler yemek için zamanım olduğunda mutfağa ilerledim. Bol kaşarlı tost hazırlayıp karnımı doyurdum. Tam masadan kalkarken karşıda duvardaki takvim takıldı gözüme. Kalbimin un ufak olduğunu hissettim. Her şeyin yok olduğu güne sadece bir gün kalmıştı. Ailemi kaybettiğim gün gelip çatıştı. İçime yerleşen hüzün, tüm benliğimle yayılmıştı.

Ağır adımlarla masadan kalkıp odama ilerledim. Sırtüstü yatağa uzanıp önce tavana diktim gözlerimi, daha sonra da pencereye... Bir çift mavi gözü aradı gözlerim. Destek almak istedi o yaralı gözlerden ama sırtı pencereye dönük masa başında siluet halinde gördüm onu. Gözlerimi yeniden tavana çevirip kapattım gözlerimi.

Sabah uyandığımda havanın aydınlandığını gördüm. Oysa içim kapkaranlıktı. Gardıropun kapağını açıp içim gibi en karanlık giysilerimi giydim. Omzuma siyah şalımı atıp çıktım evden. Dış kapıdan çıktığımda mavi gözlü bir adamın bakışlarını hissettim sırtımda ama dönüp bakmadım. Hızla ilerledim! Karşıma çıkan donmuş gölet bile ilgimi çekmiyordu o anda. İçimi müthiş bir özlem kaplamıştı. İnsan mezarı özler miydi? Özlüyordum! Hem de delicesine. Geldiğim yan yana dizilmiş iki mezarın başında anne ve babamın isimlerini görmek bir hançer gibi sağlanmıştı göğsüme. Her yüzleştiğimde bu hissi yaşayacağıma emin olmuştum artık.

İçimdeki hüzün konuşmamı engelliyordu öylece bakıyordum sadece. Titreyen ellerimi uzatıp toprağa dokundum. Aynı anda gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı.

"anne..... baba, sizi çok özledim."

Artık hıçkırıyordum.

"baba... Küçük adamım korkuyorum canavarlardan. Koru beni, yanımda ol. Anne... Ben küçük bir kızım ve çok hastayım. Okşa saçlarımı, tut ellerimi, uyut dizlerinde."

İki mezarın tam ortasına uzanıp cenin pozisyonu aldım. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Ben kendimi kaybetmiş bir şekilde ağlarken belimde hissettiğim el sıçramama sebep oldu. Şaşkınlıkla başımı çevirdiğimde oldukça tanıdık gözlerle karşılaştım.

Bu tanıdık gözler beni şaşkınlığa uğratmış, kafamda binlerce soru işareti oluşmasına sebep olmuştu.

⛸️⛸️⛸️⛸️⛸️⛸️⛸️⛸️⛸️⛸️⛸️⛸️⛸️

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere <3<3<3<3

Yazar: G.B

Bir Çift Buz PateniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin