Yazardan not: Öncelikle herkese selam :) Bu hikayeyi yazmaya 19 yaşında başladım o yüzden bu hikayeyi 19 yaşıma ithaf ediyorum :)
Okuyanlar buraya başlama tarihlerini bırakabilir mi? (:
Yazdığım hikaye fantastik kurgu kitabıdır.
Bölüm şarkımız: Tarkan - Şıkıdım olsun (: azıcık içimiz fıkırdasın 💃🏻💃🏻
Bölüm destek emojisi de 👋🏻👋🏻 olsun (:
Herkese iyi okumlar (:
********
"Aslında hepimiz düşüyoruz.. Kimimiz yukarı doğru."
********TANITIM
28.04.2019
Gözlerini açtığında onu karşılayan puslu gökyüzü oldu. Kulağındaki çınlama sesi olup bitenleri anlamasını daha da güçleştiriyordu. Sert düşmüş olmalıydı bir yerleri kanıyordu ama umursamadı. İçinde yükselen panik dalgasına ses verdi ve ayağa kalkmaya çalıştı.
Asfaltın üzerine bir sis gibi çöken duman akciğerlerini işgal ederek öksürmesine sebep oldu. Zorlanarak oturduğunda gözlerindeki buğu kaybolmaya başlamıştı. Yavaş yavaş netleşen görüşüyle beraber gecenenin karanlığını dumana boğan kızıl alevler gözünü aldı.
Bunları görmek yanında gelicek olanın, yani belenında habercisi olmalıydı. Boğucu dumana aldırmadan hızla ayağa fırladı. Çanlarını çala çala gelen korkunun etkisiyle boğazından "Hayır!" Diye hırıltılı bir ses yükselmişti. "Hayır!" Diye fısıldadı defalarca.
Ateşe can veren arabalara baktı, içeride birileri vardı ama o yoktu, etrafta canlı adına hiç bir şey yoktu. Sadece alevlerin yaktığı bedenlerden çıkan boğucu yanık et kokuları vardı.
O yoktu.
Hızla etrafında dönerek çevreyi taradı bakışları. Onu bulmak adına bir iz aradı.
Bulduğunda, tuttuğu nefesini soğuk havaya bir buhar halinde yavaşça salıverdi.
Kaburgalarından gelen ağrı nefesini kesiyordu. Acının etkisiyle yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Bir iki metre mesafe çok uzunmuş gibi gelmişti.
Ölmüş olamazdı.
Bakışları kızın narin bedeninde gezindi. Sırt üstü yerde yatıyordu. Saçları yüzünü örtmüştü, eteği çeşitli yerinden yırtılmıştı, bacaklarında sıyrıklar vardı, ayakkabısının biri yoktu ve yaşadığını belli eden en ufak bi belirti de yoktu.
Endişe iri iri açılmış gözlerine yansıdı "Hayır!" diye fısıldadı. "Hayır, hayır, hayır!" Alevlerin sıcaklığı soğuk geceyi yumuşatsada titriyordu. Yere oturdu ve nazikçe kızı kucağına doğru çekti. Başını göğsüne yaslayıp çenesini kızın saçlarına dayadı.
Bakışları uzaktı, soğuktu. Bunu ona yapamazdı. Babası umrunda bile değildi. Bunu ona yapamazdı!
Kızın kafasından ve sol tarafından akan kanlar her tarafını ala boyamıştı. Dudaklarını saçlarına bastırdı ve titreyen eliyle saçlarını okşadı. Dalgın bi şekilde ileri geri sallanıp duruyordu.
Ne kadar zaman geçmişti? 10 dakika, 30 dakika? Belki 1 saat belki daha fazla zaman önemliydi fark ediliceklerdi. Ambulans, polis, itfaiye gelmeden gitmeliydi. En az elleri kadar titrek bir sesle "Üzgünüm." Diye fısıldadı. "Beni affet, üzgünüm." Zihnine çarşaf gibi örtülen ölümün sessizliği gerçeklere çarparak sert bi esintiyle açıldı.
Kızı kendisine çekerek iyice kucağına yerleştirdi, sağ koluyla boynuna destek verip, sol kolunu dizlerinin altına koydu ve güç toplamak adına derin bir nefes aldı.
Ayağa kalkmanın etkisiyle kayan kızı düzeltip ağır ağır ilerledi. Belindeki sancı kendisini belli etmek istercesine inatla ağrıyordu.
İstediği yere ulaşması için bir kaç metre yürümesi gerekti. Durduğunda alevlerin yakınından uzaklaşmanın etkisiyle soğuk kendisini hissettirmişti.
Kızın cansız bedenine baktı, hala çok masum duruyordu kan bile güzelliğini bozamamıştı. Cansız bedeni bir çiçek sapı kadar narin görünüyordu, sol kolu yana doğru düşmüştü ve saçlarından kanla yapışmış olmayanları özgürlüğünü ifşa etmiş rüzgarla beraber savruluyordu. Gözleri kapalıydı. Belki açık olsa yapamazdı böylesi daha kolay olacaktı.
Ufak bir adım daha attı. Adımının etkisiyle ayaklarının altından bi kaç küçük taş parçası yuvarlandı ve sert kayalara çarparak uçurumdan aşağıya uçtular.
Ezberlemek adına yüzüne defalarca baktı. Son kez kan kokan bedenini tekrar ısıtmak ister gibi bedeniyle sardı. Düşmanca ilerliyordu akreple yelkovan ve o bunun farkındaydı. Fazla zamanı kalmamıştı usulca bir kez daha tekrarladı. "Beni affet!" Ağlamamıştı ama sesi çatallıydı, göz yaşları gözlerini ısırıyordu.
Davetkar bi şekilde kucak açan gecenin koynunda sonu görülmeyen uçuruma baktı. Yapmak zorundaydı yoksa daha kötü şeyler olacaktı.
Onu bırakmak istemiyordu. Bir anlık gelebilecek olan cesareti bekledi ama gelmeyecekti. Cesaretin yokluğunu kararlılığıyla doldurdu ve istemesede kollarında yatan narin bedeni yavaşça karanlığa teslim etti!
Bedenin kayalıklara çarpan tok sesini duydu gözlerini kırpamıyordu. Ruhu çekilmiş, sanki ölen oymuş gibiydi. Ağırdı. Bu yük çok fazla ağırdı.
Önce omuzları düştü sonra sert zemine çarpan dizleri sızladı. Gitmedi. Gidemedi. Uzaklaşması gerekti. Kaçması, her şeyi bırakması lazımdı. Ama onun aklı hala sevdiği kadındaydı. O hala zihnini anılarda dolaştırıyordu.
Duman bütün asfaltı, alevler arabaları, yanık et kokusu etrafı ve ağır bir acıda bedenini sarmıştı adamın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORKU
FantasyKORKU KİTABI DEĞİLDİR! Nereye koştuğunu bilmeden koşan birine ne yardım edebilir? Durduramazsınız ama eşlik edebilirsiniz. Eflal'in hem koşup hem yolunu nasıl bulduğunu beraber okumaya ne dersiniz? ******** '1. Kitap arkası' Üzerimdeki onca kıyafete...