1.BÖLÜM: YABANCININ YARASI

259 48 20
                                    

GİRİŞ

''Beni dinle!'' diyor adam,
''Olduğun gibi seviyorum seni! Nasılsan öyle!''
Gözleri şimşekler çakıyor, bir yağmurun eşiğinde...
Dudakları hem ürkek,
Hem de titrek...
Kadın inanmıyor ona!
Oysa doğruyu söylüyor adam.
Çünkü henüz bir ilişkinin başında, sadece aşık henüz!
Sonra zorlanacak, işler karışacak...
Ağır ağır bir birliktelik başladığında,
Zaten, kimse nasılsa öyle kalmayacak!

Bir varmış bir yokmuş... hayatın kan koyusu koynunda acısını uyutan bir kadın varmış. Adı Firuze, ruhu ise bir tırtılmış... kelebeğe dönüşmek için sadece minik bir umut gerekirken, Firuze'de bu umudun kırıntısı dahi yokmuş.

Gönlünü yaslayıp gölgesine sindiği her varlık, benliğinde müthiş izler bırakarak itmiş onu kendinden. Bir bozkırın ortasında sayesiz ve sevgisiz bitap düşmüş Firuze.

Güneş yakmış, rüzgar ise takatini silip süpürmüş. Bir damlacık yağmuru alnına düşüren ise kendinden bir parçası, biriciği kızı İnci'ymiş.

Bir damla yağmur, hem karnını hem ruhunu doyurmuş. Hem de ona tutunacak bir dal olmuş.

Yaşamın hoyrat elleri yakasında yapışmış bir kere!
Kahırdan ilmekler atılmış boynundaki ipe.
Nazenin bir kadın hırçın kaderinin ellerinde, savrulmuş kordan küle...
Dökse incilerini gözlerinden ne çare?
Kaybedilmiş bir savaşın esiri, yine bir zalimin ellerinde.

1.BÖLÜM Yabancının Yarası

Adımlarım hızlandıkça daha fazla yaklaştığını, koşar adımlarla beni takip ettiğini hissedebiliyordum. Arkamda bana yetişmeye çalışırken devirdiği tezgahın sahibi olan seyyar satıcı küfretti ona.

"Ne yapıyorsun lan? Devirdin tezgahı pezevenk!" Anlık bir duraksama yaşasam da bu bir daha bulamayacağım bir fırsat olabilirdi.

Her adımımla biraz daha geride bıraktığım sesler bir arbedeyi çağrıştırıyordu. Koşar adım uzaklaşırken dönüp arkama bakmamak için kendi içimde mücadele veriyordum.

Ana caddeden ayrılırken kalabalık insan selini geçip dar bir ara sokağa adım attım. Henüz tedirginliğimden kurtulamamışken, sokağın karşısında belirdi birden. Dakikalardır atlatmaya çalıştığım adam karşıma dikilmişti .

Yarılmış kaşından akan kanı, dar kesimli, koyu antrasit renkli kumaş pantolonunun cebinden çıkardığı beyaz mendiliyle silerken; bakışlarını bir saniye olsun ayırmamıştı üzerimden. Defalarca kendi içimde sorgulayıp durmuştum benden ne istediğini bilmediğim bu adamın amacını.

Meydan okuyan bakışlarımı içimdeki tedirgin kıza siper ettim. Kollarımı göğsümde birleştirip olacaklara karşı hazırlanmaya çalıştım. Artık kaçışım yoktu madem, ben de ona sorabilirdim öyleyse. "Ne istiyorsunuz benden? Neden sürekli peşimdesiniz?" Bacaklarımdaki titremeyi görmemiş olmasını umuyordum. "Konuşmak istiyorum..." Bu onun sesini ilk duyuşum değildi, daha önce yalnızca ilk karşılaşmamızda konuşmuştuk.

Aracıyla kaza geçirmişti ve yanağında bir kesik oluşmuştu. Tesadüfen oradan geçerken tamamen insani bir duyguyla yardım etmiştim aracından çıkmasına. Sonra da yarasını temizlemiştik ambulans gelinceye kadar. O an ambulansa binmeden hemen önce sirenlerin sesi arka fondayken bana teşekkür etmişti. O gün gülümseyerek 'Önemli değil...' demiştim.

EKRU: Kan KoyusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin