7.BÖLÜM: KAĞIT KESİĞİ

120 33 83
                                    

Herkese merhaba:) en sevdiğiniz yazar geldi =) Ekru'nun bu bölümü yazması zor bir bölümdü. (Dün gece hiç ama hiç uyuyamadım bu yüzden)
Bir anne olarak anne-kız ayrılığını yazmak beni ruhsal olarak zorlamadı desem yalan olur. Eh, alırız bu bölüm için bir oy ve yorumunuzu :) açıkçası yazma motivasyonumu tam kapasite çalıştıramadığım günlerden geçiyorum. Bu yüzden desteğinizi ve en azından beğenilerinizi görmek bana iyi geliyor♡
Hikayenin başından beri takip eden cağğğnımmm okurlarım biliyor ki -Deprem süreci hariç- bölümleri aksatmadan her cumartesi yayınlıyorum:) okurken ya da okumaya başlamayı düşünüp 'Acaba gerçekten düzenli bölüm geliyor mu?' diye düşünenler yorumlarda diğer arkadaşlardan bu konuyu teyit edebilir:) eh... şeffaf bir yazarım ben:) neyse ben çok konuştum sahneyi Firuze'ye bırakıp, yorumlarda sizleri bekliyor olacağım♡
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Kaygılı geçen bir gecenin ardından sabah olmuştu. Bütün gece ağladığım için şişmiş gözlerimle aynanın karşısında yüz yüze geldiğimde, bunun İnci'yi üzebileceğini biliyordum. Hafif, gündelik bir makyaj yapıp sakladığım izler, hayatımın gerçeklerinin yüzüme attığı pençe izlerinden başkası değildi...
“İnci, hadi kızım kahvaltıyı hazırlıyorum sen de yüzünü yıka ve gel babanın gelmesine az kaldı.” Babasının geleceğini duyunca, sözlerimi ikiletmeden ayrıldı yatağından. Yumurtayı kaynaması için ocağa koyarken telefonum çaldı.

Arayan yabancı bir numaraydı. Başvuru yaptığım işlerden biri sonuçlanmış olabilirdi pekala. Bu düşünceyle bir heyecan bürüdü içimi ve aceleyle cevapladım. “Alo?”, “Günaydın karıcığım, nasılsın bu sabah?”

Kadifemsi sesi bana mavinin en koyu pastel tonunu taşımıştı hemen. Arayan Alaz'dı. “Sana da günaydın Alaz, bu senin telefon numaran mı?” Sıkıntılı bir nefes koyverdi ve bir süre, kısa bir süre sessiz kaldı sonrasında cevap verdi. “Evet Firuze, bu benim şahsi numaram...”

Bir süre daha sessizlik oluştu sonra  devam etti. “Şakalardan hoşlanmıyorsun değil mi? Hep ciddiyetle yaşıyorsun, hiç mi espri yapmazsın ya da sana yapıldığında dudaklarında bir tebessüm oluşmaz mı?” Zamanlama olarak bu kadar ters bir an bulamazdı şaka yapmak için, yaptığı şakanın beni gerdiğini elbette fark etmemişti. Ona kendimi anlatmayı, tanıtmayı da düşünmüyordum zaten.

“Alaz... birazdan kızımı alacak babası, yani şaka kaldıramayacak ya da gülümseyemeyecek kadar gerginim. Ayrıca bu tarz şakaları da sevmediğim doğru. Sen ne için aramıştın? Herhalde bu şakayı yapmak için değildir...” Bu kez sessizlik oluşmadan pişman olduğunu belli eden bir ses tonuyla konuştu. “Evet, haklısın. Bu benim aklımdan çıkmış, kusura bakma. Aramamın sebebi seni kaçta almaya geleyim diye sormaktı.”

Artık onunla yaşamam gerektiği de benim aklımdan çıkmıştı. Onun evinde, onun şartlarıyla, onunla yaşamak... bu gözümde dağ gibi büyüyen bir meseleydi. Ona sen gel burada benimle yaşa diyemezdim. Ama ben o hayata adapte olamayacaktım, bunu biliyordum. “Gelmene gerek yok, açık adresi gönderirsen ben gelirim zaten. Ama bu evi boşaltmak, bu eşyaları ne yapacağımı düşünmek için zaman gerek-...” daha cümlemi tamamlamadan sesi zihnimde yankılandı.

“Buna gerek kalmayacak, bir araya geldiğimizde konuşacağız zaten ama ev olduğu gibi kalsın şimdilik.” Kafamı karıştırmıştı. “Neden?”  Hafif bir iç çekişle devam etti, “Konuşuruz bunları, sen Kıvırcık'la ilgilen şimdilik. İşin bittiğinde hazır ol, seni aşağıda bir araç bekliyor olacak.” İtiraz etme şansı bulamamıştım. Aramayı çoktan sonlandırmıştı.

Kahvaltıyı hazırlarken beni bekleyen geleceğin bilinmezliği bir yanımı kemiriyor, diğer yanımı ise heyecan sarıyordu. Bu heyecanın sebebi elbette Alaz'a karşı elimde olmadan hissettiğim çekimdi. Hoş! Kiminle olsa, hangi kadının hayatına girse onu çekimine hapsederdi. Kara gözleri buğday teni geceyi koynunda besleyen saçları; her şekilde aşık olunası kusursuz güzellikteki yüzüyle bu çekime kapılmamak imkansızdı.

EKRU: Kan KoyusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin