2. BÖLÜM: KAHIRLI BİR EZGİ

137 51 13
                                    

Gerek yıldıza dokunarak, gerekse yorumlar ekleyerek destek olmanızı bekliyorum:) bu hikayeyi sevecek arkadaşlarınız varsa lütfen yorumlarda ondan bahsedin:)

Aşağıdaki görsellerden bir İnci, diğeri ise Alaz Karaman'ın zihnimdeki görüntülerine en yakın halleridir bilginize:) keyifli okumalar şimdiden🖤

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yorgun bir gecenin sabahına uyanmıştım. Uyurken dağılan topuzumu açtım, upuzun sarı saçlarımı el yordamı şöyle bir yokladım. Yer yer dolaşıklığı düğümler haline gelmiş saçlarım beni umutsuzluğa daha çok sürüklüyordu.

Dünün karmaşası saçlarıma sirayet etmişti sanki. Kısa bir duş, ardından kahvaltı, sonra güne hazırlık derken sonunda İnci de uyanmıştı. Kahvaltı masasını henüz toparlamamışken kızımın da karnını doyurmasına yardım ettim. Cıvıl cıvıl uyanmıştı İnci. Bıcır bıcır konuşup nefes bile aldırmadı bana.

Beyaz renkli keten kumaşından bir elbisesi vardı, uçları sarı çiçek nakışlı. Kalın askılı ve bebe yaka diye tabir edilen yakalıklı modelden. Yaka kısmı da sarı çiçek nakışlarıyla donatılmıştı. Esmer teni, siyah kıvırcık saçları ve zeytin gözlerine nasılda yakışmıştı bu elbise.

İnci'yi hazırladıktan sonra ben de ince askılı pembe kumaş elbisemi giydim. Hatlarımı saran ama sıkmayan bir tarzı vardı. Diz hizasında boyuyla hem iş için hem günlük giyim için de kombinlenebilirdi. Basenimin yarım karış aşağısından başlayan fermuarını çektim. Beyaz, küçük çanta ve stiletto ayakkabılarımla tamamladım. Saçlarıma hızlıca fön çekip perçemlerimi ortadan ayırdım.

Her ne kadar hızlı olmaya çalışsam da uzun saçlarım vakit kaybettirmişti. Yine de, rüzgarda her bir yandan beni abluka altına almalarına rağmen her bir saç telimi apayrı seviyordum. Vazgeçilmezimi sorsalar İnci ve saçlarım derdim.

Masayı toparlayıp yataklarımızı düzelttim ve evden sonunda çıkabildik. Küçük çaplı özel bir hastanede çalışıyordum. Yönetici asistanlığı ve özel tercüman...

Hastaneye bağlı hemen yanında yer alan tek katlı küçük binada kızımın kreşi vardı. Hastanenin kendi çalışanlarının çocukları için açılmış bir kreş. Yıllar önce iki temizlik personeli kadının konuşmalarına kulak misafiri olduğumda, çocuklarının kreşlerde iyi muamele görmediğinden dert yanıyorlardı.

Ufak bir araştırma ile hastane personellerinin genelinin çocuk sahibi olduklarını ve aynı sorunları yaşadığını öğrenince Burak Bey'e durumu anlatıp küçük bir kreş açmayı teklif ettim. Burak Bey yeni nesil yöneticilerdendi. Çalışanlarının huzurunu önemserdi.
Hatta beni tanık olduğum sıkıntılar hakkında onu bilgilendirmem için uyarmıştı. O zamanlar henüz yeni evliydim ve anne değildim. Ama o kadınların her birinin endişesini yürekten hissettim. İşte şimdi benim kızım da o kreşe gidiyordu. Hep yanı başımda ve hep güvende olduğunu bilmenin değerini anne olduğumda anlamıştım.

İnci'yi Serra Hanım'a teslim ettikten sonra hızlı adımlarla hastaneye girdim. Burak Bey ve diğer yöneticilerin odasının da olduğu kata çıktım. Kapıyı tıklatmak üzereydim ki bir anda açıldı ve Burak Bey her zamanki güler yüzüyle karşımdaydı. "Günaydın, Firuze." Nazik bir tebessümle selam verdim. "Günaydın Burak Bey, size bir şey soracaktım..." ceketinin cebinden kalemi çıkarıp elindeki evraka çevirdi başını "Seni dinliyorum."

Ensemi kaşındıran saçlarımı sağ omzumun üzerine çekerken çekingen bir ifadeyle "Bir kaç saat izne ihtiyacım var, çok önemli." Gözlerini dosyadan kaldırıp keskin ela bakışlarını yüzüme sabitledi. Her zaman profesyonel ve şık görünmeyi nasıl başarıyordu, anlamıyorum. "Bir sorun yok ya?" Gözlerime ulaşmayan bir tebessümle cevap verdim.
"Halledemeyeceğim bir şey değil. Bir kaç saat izin alabilirsem eğer..." dudaklarını ilgisizce büzdü, odak noktası elindeki dosyaydı. "Tamam gidebilirsin. Bir şeye ihtiyacın olursa çekinme lütfen." Derin bir nefes alıp daha derin gülümsedim. "Teşekkürler Burak Bey, müsaadenizle." Diyerek yanından ayrıldım.

EKRU: Kan KoyusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin