13.BÖLÜM: "YAŞAMAK İÇİN YALVAR!"

74 8 79
                                    

Herkese merhaba:) onca zaman sonra yeni bir bölümle hikayemiz hız kesmeden devam edecekken, lütfen desteklerinizi esirgemeyin:) şimdiden keyifli okumalar.♡
_____________________________________

  "Alo..." dedi, içimi yakan hoyrat sesin sahibi. Uzun bir zaman geçmemişti aradan, henüz Berlin'e gidişinin altıncı günüydü. "Alaz? Nihayet arayabildin. Merak ettim seni günlerdir neden dönmüyorsun aramalarıma?" Gidişi ani olmuştu, sinirden köpürdüğü için neler olduğunu soramamıştım, sonrasındaki dört gün boyunca aramalarıma cevap vermek şöyle dursun bir mesaj atmaya dahi tenezzül etmemişti. Sonraki günlerde ben de aramadım onu... "İşlerim çok yoğundu, hastane yüzünden çok şeyi aksattım. Toparlamam gerekiyordu..." dedi soğukça "...nasılsın?"

İyiyim demeyi ben de isterdim ama bu soğukluğu anlamsızca beni boşluğa düşürürken iyi olmak zordu. Belki de imkansız...  Ona bu kadar değer vererek hata yapmıştım. İşte bu kısım kesindi! "İyiyim... halledebildin mi bari o işlerini? " Bir süre sessizliğe karıştı düzenli soluk alışları. "Halledebildim, dönüyorum. İnci nasıl, bu hafta geldi mi?" Döneceğine sevinmem de hatamın devamıydı belki. Bu evliliğin bir anlaşmadan ibaret olduğunu bir türlü anlatamadım kalbime. Hastanede yaşadığımız öpüşme aldığı ilaçların etkisiydi belki. Sonrasında bana gösterdiği soğukluğa bir anlam yükleyemeyince, o öpüşmenin anlamsızlığı bir balyoz darbesi gibi inmişti kalbime.

"Evet geldi, çok güzel geçen iki günün ardından Meriç aldı gelmeye...", "Bir dakika ne dedin? Benim evime mi geldi?" Şaşkınlıkla karışık öfkesi bir kasırganın habercisiydi, daha neye kızdığını bile anlayamamıştım, sorarcasına "Evet?" dedim. Yine sessizlik...

"Tamam Firuze, geldiğimde görüşürüz, hoşçakal." dedi sesi taş gibi cansız ve ruhsuzdu. Daha ben cevap veremeden kapattı telefonu.

Bu dengesizliği değil miydi zaten beni yoran? Ona karşı hisler beslemeyi düşünmem bile hataydı. Geldiğinde konuşup İnci için neler yapabileceğimizi sormaya karar verdim. Bu iş ne kadar çabuk biterse o kadar iyi olacaktı.

Günün devamını düşünceli bir halde tamamlayıp yatak odasına çıktım, dönmüş olması gerekirdi, yani en azından döneceğini söylemişti ama ne zaman döneceğini söylememişti. Bu kadar huzursuzken uykuya dalamasam da kendimi uyumaya zorladım. Huzursuzca bir sağa bir sola dönüyordum.

Sonra usulca kapının açıldığını bildiren klik sesi duyuldu. Şuan gecenin  bir vakti onu görmenin bana ne hissettireceğini bilmiyordum. Gözlerimi kapalı tutmaya devam ettim. Komodindeki abajurun sarı, loş ışığı karanlığa kafa tutamasa da biraz olsun deliyordu onu. Işığın azlığı lehimeydi bu kez...

Kapıdan tarafa sırtım dönük yatıyor olmam da şansımdı biraz. Oturdu hemen kapıya bakan tarafa. Yatak ağırlığı altında usulca çöktü. Ellerinin yumuşak dokunuşları kendinden bir şey kaybetmemişti, incitmek istemezcesine narin okşuyordu saçlarımı. Her bir hücrem uyanıp karşılık vermem için isyan başlatacak gibiydi. Onu çok özlemiştim. Soluk alışları oldukça hoyrattı hâlâ. Sinirliydi. Gözlerine baksam şuan, sanki beni boğabilirdi karanlığı. Öylece uyuyormuş gibi yapmaya devam ettim. Tek bir sözcük duyamadım dudaklarından dökülen...  hafifçe yatağı sarsmadan kalktığında bakışlarını hâlâ üzerimde hissedebiliyordum.

Uykusuz geçen bir gece daha sabaha kavuştu böylece. Yatakta doğrulduğumda, odada Alaz'a dair sadece kokusu vardı. Hızlıca bir duş aldım. Saçlarımı kurutup güzel bir kot pantolon ve kırmızı, askılı bir bluz giydim.

Kahvaltı masasına ulaştığımda, masanın başında bir hükümdar edasıyla, sert yüz hatlarıyla beni karşıladı Alaz. Bakışları beni delirtiyordu. Bu ani soğukluğu öfkeden kudurtuyordu. Onca olandan sonra, onca ilgiden sonra; bu haliyle beni uçurumdan aşağı ittiğini görmüyor olamazdı değil mi?

EKRU: Kan KoyusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin