5.BÖLÜM: YAĞMURLAR VE GÖZYAŞLARI

118 35 72
                                    

Herkese  selam♡ öyle afili girişler yazmayacağım, ülke  olarak hala kabuk bağlamakta olan yaralarımız canımızı yakmaya devam ederken olmaz...  emekle özenle yazdığım Ekru için yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Lütfen okuyup geçmeyin, en azından oylarınızla destek olun. İyi haftasonları:)
☆Artık bölümü okumaya geçebilirsiniz☆

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Kızım için gururumu çiğneyip kabul etmeyi düşündüğüm iş gözümde çığ gibi büyüyordu. Bir yanım defalarca bu durumu reddediyorken diğer yanım başka çarem olmadığını yüzüme yüzüme haykırıyordu.

Hastanenin kapatılışının üstünden henüz bir kaç gün geçmişti. Sare'nin baskısına rağmen, Alaz Karaman'la iletişim kurmamış, başka işler araştırmaya başlamıştım. Alaz Karaman benim için son çareydi. Geri adım atmak istemiyordum. Bu bir kaç günde üç iş görüşmesine katılmıştım ve hiç birinden olumlu yanıt alamamış olmak üzmeye başlamıştı. Başlarda 'Bu olmazsa başkası olur...' diyen ben, günden güne depresyona bir adım daha yaklaşıyordum. Her geçen gün daha fazla yıkılmaya yüz tutan rutubetli bir harabe gibi hissediyordum.

Yeni bir iş ilanı için telefonu elime aldığım sırada kapı çaldı. Telaşsızca kapıya koşturduğumda benim aksime İnci büyük bir heyecanla ve merakla koşa koşa geldi. Ona gülümserken kapıyı açtım. Karşımdaki kurye bir zarf uzattı, resmi makamlara ait olduğu her halinden belliydi. "Firuze Akarsu?" huzursuzca kıpırdanarak cevap verdim. "Evet benim, buyrun?" El çabukluğuyla yaka cebindeki kalemi çıkarıp başka bir kağıtla birlikte bana uzatırken, "Bu size gelmiş, şuraya bir imza atarsanız teslim edebilirim..." derince çektiğim nefes boğazımda koca bir yumruydu artık. Bunun ne olduğunu çok iyi biliyordum... "Tabi, hemen..." uzattığı evrakı imzaladım ve getirdiği zarfı teslim aldım. Her şeyden habersiz olan İnci "Neymiş? Neymiş?" diyerek etrafımda dönüp koşturmaya başlamıştı. Dizlerimin üzerine çökerek onunla aynı hizaya geldim, saçlarını okşarken diğer elimde zarfın tonlarca ağırlığını yüreğimde hissediyordum. Bunu yüzüme yansıtmadan kızıma, "Bal peteğim, hadi sen odanda oynamaya devam et. Bu fatura gibi resmi bir evrak. İnan bana içinde senin işine yarayacak hiç birşey yok." Gülümsedi ve başını her zamanki hızlı hareketlerle aşağı yukarı salladı. Seke seke odasına gidişini seyrettiğimde içim yanıyordu.

Usanmış bir ruh haliyle mutfağa döndüm masada yarım kalan kahvem soğumaya yüz tutmuştu. Yine de bir sigara yakıp ılık kahveyi yudumladım. Elimdeki zarfı açtım. Bilmem ne Aile Mahkemesi, Çocuk Velayet Davası ... DAVACI MERİÇ GÜNSARAY, DAVALI FİRUZE AKARSU...

Özetle İnci için dediğini yapmıştı ve karar bile usulsüzce verilmek üzereydi. Boşanma davasında mahkeme ilamının gelmesi bile yedi ay sürmüşken, Meriç nüfuzunu kullanıp bu işi olabildiğince çabuklaştırmıştı. Yapacağım hiç bir itirazın işe yaramayacağı belliydi. İş bulamamıştım İnci'yi kaybediyordum... hemen Sare'yi buraya çağırıp, o İnci'ye bakarken Alaz Karaman'la görüşmeye gitmeliydim.

"...Sare Allah aşkına, bir de seninle uğraşamayacağım! Üç gün sonrasına duruşma günü verilmiş şaka gibi yemin ederim..." Sare telefonun diğer ucunda öfkeden köpürmüş haldeydi hem Meriç'e saydırıyor arada beni de es geçmiyordu. "Tamam izin alıp geliyorum hazırlan sen, vakit kaybetme zaten saat kaç olmuş baksana!" Tamam deyip kapattıktan sonra odama geçtim. Zümrüt yeşili hakim yaka kendinden piliseli elbisem diz hizasında son buluyordu. Belinde sıkı bir oturtması vardı. Aşağı dökümlü inen kumaş bedenimi saran kısımda drapeli ve tok duruyordu. Kolları bileklerime kadar dökümlü manşet düğmeleri gold rengiydi. Saçlarımı derli toplu bir balerin topuzuyla şekillendirdim. Kulağımda hiç çıkarmadığım altın zarif küpelerim sallanıyordu. Ucunda ortası boş bir yıldızın sallandığı ince ve küçük zincirli küpemi annem, onunla geçirdiğim son doğum günümde hediye etmişti.

EKRU: Kan KoyusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin