9.BÖLÜM: KRİSTAL DÜŞLER

120 22 155
                                    

《ALAZ》

Firuze şaşkın bakışlarla kalakaldığında gülümsemem genişledi. Öfkelenmişti. Sinirlendiğinde daha mı tatlı oluyordu ne?

Yine parmağını sallayarak yatağa doğru hırçın adımlar attı. "Sen... sen adi pisliğin tekisin! Beni kandırdın!" Dilinin kemiği gerçekten yoktu... İster istemez öfkeme yenileceğimi hissederek konuştum. Gülümsemem silinmiş, yerini ciddi bir ses tonu almıştı. "Ben mi seni kandırdım? Az önce seni öptüğümde halinden memnundun oysa! Adi bir pisliksem neden izin verdin seni öpmeme!" Bir yandan ayaklanıp giysi dolabına yönelmiştim. Burada kalırsam Safirim'in kalbini kıracaktım... balıkçı yaka siyah bir kazak aldım çıplak üst bedenime sargıların üzerinden giydim. Beni adi biri olarak görmesi bir kaç saat önce aldığım yaradan daha can yakıcıydı. Ben onunla ilgili öyle güzel şeyler düşünüp düşlerken, onun benim için düşündüğü şeyler üzücüydü.

Kollarını göğsünün altında bağlamış, ayaklarından biriyle zeminde gergin bir ritim tutturmuştu. Cevap vermiyor, benden bir cevap bekliyor gibiydi. "Hiç bakma bana öyle!" Derken kazağı yukarı sıyırıp yaramı hoyratça gözlerine sergiledim. "Beni tehdit ettiğin büyük düşmanlarımın marifeti bu!" Benim de ayarımı bozuyordu bu kadın. "Şimdi gerçekten mutlusundur! Çaba harcamadan düşmanlarımdan yediğim kurşun kalbini memnun edip serinletmiştir, ha Firuze?" Söylediklerimle afallamıştı, belki de çıkışmamı beklemiyordu.

Bu ev büyük bir evdi, bu saldırıyı yapanların bu evde pekala ajanı da olabilirdi. Saygın kişiliğimi 'sahte evlilikle mahkemeyi kandırmak' ithamlarından korumak zorundaydım. Ve itiraf etmem gerekirse Firuze'yle aynı evde yaşamaktan öte, aynı odayı paylaşmayı da çok istiyordum. Kırılmış bakışları dolu dolu olunca içimdeki çocuk bana isyan edip tepinmeye başladı; 'Onu böyle üzemezsin! Bunu ona yapamazsın, sen hayvan herifin tekisin!'   Sakinleşmek için gözlerimi kapadım bir süre... belki  bir kaç saniye.. öyle bekleyip daha kontrollü bir sesle açıklamaya çalıştım. Bunu yaparken ona yaklaşmak için attığım adımlar karşılığını, onun geriye doğru adımlar atıp uzaklaşmasıyla aldı. "Bak Firuze, bu saldırıyı düzenleyenlerin kim olduğunu sen bilmiyorsun fakat ben biliyorum. Güçlerini, yapabileceklerini biliyorum. Her gördüğünü sadece aydınlıktan ibaret sanma! O herkesin özendiği, gıpta ettiği hayatım var ya onun her dakika beni  karanlığa çeken bir yanı var... direnmek boşuna." Bezgin bir nefes bırakıp kazağı düzelttim üzerime siyah deri bir ceket geçirirken ona bakmadan devam ettim. Hiç konuşmuyordu ama dikkati bendeydi; "Bu evde düşmanımın bir adamı olması çok muhtemel... belki akşam sana çay veren Nilüfer... belki en yakın korumam Burak.. belki de bahçemin gülleriyle ilgilenen bahçıvanım bunların adamı. Ben  bunu bilmiyorum, bu yüzden de sahte evliliğimizin gerçekliğinin sorgulanmasına müsade edemem. Bu yüzden bu odada kalman gerekiyor. Anlıyor musun beni?"

Gözlerinden ince bir sızı gibi akan yaşlar ışıl ışıl bir yol çizdi yanaklarına, onu üzmek istememiştim oysa; gözyaşlarının sebebi ben olmak istememiştim.

"Anladım Alaz..." dedi varla yok arası kırılgan bir sesle. Kaşlarım bu kez kendime kızdığım için çatıldı. "Firuze, ben sana zarar vermem, aynı odada olmak zorundayız diye seni bir şeye zorlayacak da değilim. Yani işin özünde ben seni gerçekten kandırmadım. İnci'yi alıncaya kadar bana katlanmak zorunda olduğun için özür dilerim..." ağlamaklı gözleri inanamaz bakışlarla bana çevrildi zeminden. "Sana katlanmak mı? Alaz neden kendinden bu kadar nefret ediyorsun?"

Sorusu bir bedene bürünüp ellerini gırtlağıma doladı. Bunun bir cevabı var mıydı? Belki evet, belki hayır... ama bunu Firuze'yle konuşmayı her zerremle reddettim. Ceketin fermuarını biraz yukarı çekip ona baktım. Biliyordum bakışlarım sertti şuan. Ama bunun sebebi Firuze değildi. Bunun sebebi sorduğu sorunun haklılık payıydı...

EKRU: Kan KoyusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin