20. Bölüm

76 3 32
                                    

Duygular...

Belki de hayatta bizi en çok zorlayan şey duygularımızdı.

Kimi zaman ne hissettiğimizi bilemez , kimi zaman hislerimizi kontrol edemezdik. Ama çoğu zaman o duygular üstümüze yıkılır ve acısını en derinde hissederdik.

Korkuyu da hissederdik. Bu duygularla bağlantılı olan başka bir korku...Ne olacağını , ne olduğunu , ne olması gerektiğini bilmeden düşünüp durduğumuz , düşündükçe işin içinden çıkamadığımızda her yanımızı saran korkuyu hissederdik.

Hisler çok yönlüydü. Çok derindi ve çok yaralayıcıydı. Hisler insanın başına gelebilecek belki de en kötü felaketti.

Bu yüzden doğru insan çok önemliydi. Doğru kalp , doğru ruh...

Kuntun itirafının , benim de hastaneden çıkmamın üstünden bir hafta geçmişti ve şimdi okulda öğle arasında konuşmak için Kuntu arıyordum.

Boralar dinlenmemi istemişti. Bir haftalık rapor alıp boralarda kalmıştım. Evime gitmiyordum. Hoş , ne kadar evim denilebilirse artık. Bora o konuda içimi ferah tutmamı söyleyip duruyordu. Bir şeyler planlıyordu ama hadi hayırlısı...

Bu süreçte Meriçler bize gelip gitmişti ve Kuntla genel olarak selamlaşmaktan ileriye pek gidememiştik. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Sanki her hareketim onu kıracakmış gibi hissediyor ve korkuyordum. Ama artık cesaretimi toplamış ve onunla konuşmak için okulun her yerinde onu arıyordum ve bulamıyordum. Nerede bu çocuk ?!

Telefonla arayabilirsin ?

Utanırım.

Adımlarımı kantine yönlendirmeye karar verdim. Bir oraya ve basket sahasına bakmamıştım. Umarım bulurdum çünkü artık ayaklarımı hissedemiyordum. Ya da çok fazla ağrıdığı için üstüne basmakta zorlanıyordum.

Kantinde oturan dörtlüyü görünce hem sevinmiş hem de bir anlık cesaretimin kırıldığını hissetmiştim. Kunta karşı bir şeyler hissettiğimi artık kabulleniyordum ama bunu nasıl dillendireceğim hakkında bir fikrim yoktu. Korkularım vardı. Üstlerine gitmeye çabalarken her yerden kayıyor ve düşüyordum.

Nefes alış verilerimin hızlandığını hissettiğimde omzuma bir kol sarıldı. Kafamı kaldırıp baktığımda Poyraz gülümseyerek bana bakıyordu. O an gözlerimin dolduğunu hissettim. Ne demişti...

Düşersen tutarız...
Yanındayız...

Güç verircesine omzumu hafifçe sıktı ve kafasıyla gitmem için işaret verdi. Gülümseyerek kafamı onaylama anlamında yavaşça salladım. Kolunun altından çıkıp dörtlünün masasına ilerlemeye başladım.

Beni ilk fark eden Meriç olmuştu ve kocaman sırıtarak , " Şafak ," diye seslenip elini havada salladı.

Ulan manyak çocuk...Zaten göz göze gelmişiz , sizin masanıza yürüyorum. Ne diye bağırır , oraya varmadan geldiğimi belli eder de gerersin beni! Umarım bana bakmıyordur...

Masaya vardığımda çekingen ama aynı zamanda sıcak bi gülümsemeyle , " Selam ," dedim. Herkes gülümseyerek selamlaştı benimle.

" Nasıl oldun Güneşim ," diye bir soru sordu Meriç. Yaratıcılıkta Meriç gibi olmayın sakın.

Hafifçe gülerken , " Daha iyiyim , sağol Meriç," dedim. Meriç ise dünyanın en saçma cümlesini kurmuşum gibi gözlerini bölerterek bana baktı. Fenalaşıyormuş gibi elini kalbine koyup kendini sağa sola atmaya başladı.

Peri Kızı / TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin