18. Bölüm: Gerçek Sevgi

466 40 27
                                    

Hepiniz hoşgeldiniiiz!

Söz verdiğim gibi bölümü  bugün yayınladım birazcık geç de olsa ;) sizde oy ve yorumlarla destek verirseniz çok sevinirim ^^

Keyifli okumalar...










18. Bölüm: Gerçek Sevgi


Eve genel bir sessizlik hakimdi. Hızlanmaya başlayan yağmur taneleri cama çarparak ahenkli bir melodi oluşturuyordu. Kendimi çok mutlu ve huzurlu hissediyordum. Çünkü gerçek evimdeydim. Sıcak yuva kavramı ile yeni tanışan bedenim kendini gevşetmeye başlamıştı. 

Sabah Aren'in bıraktığı sandviç ve not gün boyu beni tok ve mutlu tutmuştu. O yüzden kendime sıcacık bir kahve yapıp armut koltuklarımıza oturmuştum. İrislerim, yağmur damlacıklarının birleşip kaymasını takip ederken aklımdan Aren geçiyordu. Onun gülümsemesi, yumuşak saç tellerinin alnına düşmesi ve bana bakarken gözlerinde gördüğüm o duygu değişimi... Muazzam bir tabloyu incelemek gibi hissettiriyordu.

Ellerimle sarmaladığım kupayı dudaklarıma yaklaştırıp, kahvenin dudaklarımdan içeri girmesine izin verdim. Ilımaya başlayan kahve, boğazımdan geçerken hoş bir his bıraktı. Gözlerimi hala camdayken şimşek çaktı. Bir saniyeliğine aydınlanan şehir eski karanlığına büründü.

Yağmur... Gözyaşına ne kadar da benziyordu. Tanelerinin boyutuna kadar aynıydı. Bulutların yüklendiği nemden değil de yürekte biriken duygu yükündendi insanınki. Beyaz gaz birikintisine ağır gelen su kütlesi, insanda göz pınarlarına ağır geliyordu. İkisi de taşıyamıyor ve salıyordu bu ağırlıkları yavaş yavaş. Önce usulca yeryüzüne inen yağmur sonrasında hiddetlenebiliyordu. Önce sakince kayan damla, hüngür hüngür ağlamaya dönüşebiliyordu. Acaba yağmuru hayranlıkla seyrettikleri gibi bir insanın gözyaşını da izleyebilirler miydi? Ellerini uzatıp dokunmaya çalıştıkları su damlacıklarına, insanda olunca aynı şekilde cesaret edebilirler miydi? O gözyaşları dıştan değil de içten aktığında sayılmaz mıydı? Yağmur, sağanak olarak değil de çiseleyerek yağdığında adı değişiyor muydu? 

Bir yudum daha aldım kahveden. Hafiften hissettiğim yorgunluk beni ele geçirmeye hazırlanıyordu. Sanırım bir anda atlatamayacaktım yaşadıklarımın etkisini. Nasıl ruhsal yaralar bir anda geçmiyorsa bedensel olarak da aynısı geçerliydi. Ağrım, sızım yoktu ancak halsizliğimi üstümden atamamıştım. Bu nedenle biraz daha uyumaya karar verdim. Kahvemin de son yudumunu alıp yerleştiğim koltuktan ayrıldım. Birkaç saniye sonra mutfağa ulaşınca bardağı yıkadım ve kuruması için tezgahın üstüne bıraktım. Ellerimi kurulayıp mutfaktan ayrılacaktım ki, mutfakla yakın olan dış kapı tıklatıldı. Önce durdum ve kim olabileceğini düşündüm. Aren dışında kimse olamazdı ancak Aren hem bu saatte gelmez, gelse bile anahtarla açardı kapıyı. Kim geldiğine bakmak için kapı deliğine uzandım ve bir gözümü kapatarak merceğe yakınlaştım. Yuvarlak yansımadan bakınca Aren'i gördüm. Anlam veremeyerek kapı kolunu indirdim ve "Aren?" diyerek kapıyı açtım. Anahtarı olmalıydı ve erken gelmişti. Yolunda gitmeyen bir şeyler olmalıydı.

Karşımda duran beden yıkıldı yıkılacaktı. Islanmış kıyafetlerinin rengi koyulaşmıştı. Gözlerinin içini kırmızılar kaplamıştı. Şişmiş gözlerinin hemen üstünde ıslanmış saçları yer alıyordu ve neredeyse sular akacaktı kafasından. Gördüğüm manzara karşısında şok geçirmiştim. Ağzım açık kalırken "AREN?" diye sorumu yineledim. Kolundan tutup içeriye doğru çektim yavaşça. "Ne olmuş sana böyle? Neyin var?" dedim şok içerisinde suratını izlerken. O ise hiçbir şey demeden, bir robot gibi ne denirse onu yapıyordu. Ayakkabılarını çıkarıp eve girdiğinde kapıyı kapattım ve iki omzundan tutup sıktım.

TATBİKATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin