Hangi hikâyede olduğumu kendime hatırlattığım bölüm
Eser, sabahın erken saatlerinde bana mesaj atmıştı. Demişti ki "ben de cırcır olayım. Yeşim ve Yoyo gibi aynı isimle anılalım." Ben de demiştim ki "ama olmaz, senin de cırcır olman lazım." O da demişti ki "işte ben de Cırcır'ım aslında."
Değildi. Bunun konumuzla ne kadar ilgisi vardı, bilmiyordum ama Eser, Cırcır falan değildi, alakası bile yoktu. Hiç olmamıştı ve benim üzüldüğüm ilk nokta buydu.
Daha sonra, aklıma gelen onca aptal ve absürt olasılığa harcadığım gereksiz ve çaresiz çabaya üzüldüm. Zaten hiçbirisinin gerçekleşecek bir hâli yoktu, aslında düşünürken bile bunu içten içe biliyordum ama ne bileyim, bu kadar şeyi yazmaya değer bulduysam hayatın bir yerinde önüme önemli olaylar da gelebilir diye düşünmüştüm.
Sadece Amerika'yı değil; dünyayı kurtarmak ve sevgilimin vazgeçemediği sevgilisi olmak gibi.
Yani aslında bütün bu olasılıklardan en azından biri gerçekleşseydi hikâyenin adı bu mu olurdu Allah aşkına zaten? Ne bileyim, böyle Kanadıma Konan Arı (burada kelebek ya da artık hangi kuş makbulse o benim, anladınız mı?), Büyük Zihnin Sırrı, Bir XXXL'ın Günlüğü, Limonlu Kek İçin/de, Merdân-ı Zenbûrca*, The Bees/The Men, Kilo Vermem Gerek ya da işte Cansel-bir büyük beden hikâyesi vs. gibi bir sürü edebî isimden biri olurdu. Üstünde durduğum tüm olasılıklardan en az biri hikâyemin konusu olsaydı Berbat Edebiyat sayfasına çıkmayı garantileyecek bir isim seçer miydim.
Neyse.
İnsan kendi hikâyesini seçemiyor.
Neyse.
Eser, sessizliğime sadece birkaç saniye dayandı. Sonra da kısaca hayat hikâyesini anlattı -ki benimkinden çok da farklı olmadığı için söylediklerinin çoğu aklımda kalmış.
Küçük bir çocukken bile kiloluymuş aslında. Onun annesi de kiloluymuş, babası da kiloluymuş. Bir kardeşi yokmuş neyse ki, yoksa o da kilolu olabilirmiş. Eser, liseye geçtiği zamanlarda daha çok kilo almaya başlamış çünkü üzüntüden kendini yemeğe vermiş. Haksız olduğunu düşünmüyor çünkü yemek çok güzel bir şey. Ben de katılıyorum buna. Gelecek kaygısı, aile baskısı, akran aptallıkları derken bayağı kilo almış dokuzuncu ve onuncu sınıfta. On birinci sınıftayken aynı kiloda kalmış ama en azından kendini bu sefer derslere vererek yemekten kurtulmuş. Geçen yaz da çok hareketli bir işte çalışınca kendini bir anda altmış kilo vermiş bir hâlde bulmuş.
Ne tepki vereceğimi bilemedim. Sadece arada sırada gözlerim, telefonun ekranından bana gülümseyen çocukla tedirgin bir şekilde bana evrimini anlatan çocuğun arasında gidip geldi. Kısa bir an sessiz kaldığımızda "Çayını soğutma." dedi Eser, bardak altını tutup çayımı benim önüme daha çok çekerken. Yaptığı şeyin pişmanlığını yaşıyordu herhalde. Sesi kısık, kelimeleri tereddütlüydü.
"Kızdın mı?" dedi sonra. Gözlerim, çay bardağımda orantısız duran çay kaşığındaydı. Sakince, elime aldığım telefonu sahibine geri verdim.
"Daha önce mi söylemeliydim yoksa hiç söylememeli miydim?" Hızla ekledi: "Neye kızdın? Hangisine kızdın?"
Gülmek istedim. Gerçekten, bunun öyle çok da büyük bir problem olmadığını biliyordum. Hatta bu bir problem bile değildi. Eser çok iyi bir çocuktu, beni seviyordu, bana ilgi gösteriyordu, bana çok güzel bakıyordu ve herhangi bir zaman diliminde kaç kilo olduğu umurumda değildi ama bir an için kendimi tutamadan dolan gözlerimi durduramadım. Küçük bir kıkırtı dudaklarımdan çıksa da aynı zamanda dudağım da büzüldü. "Kızmadım, saçmalama." derken gülümsemeye çalışıyordum ama saçma sapan bir hâle dönen yüzüme bakan Eser, kaşlarını çatarak söylendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arılar ve Erkekler
Teen Fictionilk kelime: 11 aralık 2022 son kelime: 26 ekim 2024 *dikkat! bu bir çocukluk aşkı hikâyesi değildir* "Yoyo: Dikkat et, sağında arı var. Kendimi tutamadan sağ tarafımı kontrol ettim. Telefonuma döndüğümde homurdanıyordum. Ben: Evet, solumda da sen...